Sevmek bil ki doğmaktır yeni baştan
Âşık oldum galiba yavaştan
Aşka düşmenin nasıl bir şey olduğunu oyunsu bir çocukluk hatırası dışında hiç deneyimlememiş, aşkı romanlarda bile okumayıp belki yalnız filmlerde seyretmiş bir acemiydi Suat. Beren'de şahit olduğu bütün o sevimli acemilikleri, şimdi kendisi için sevimli bulmayacağı ve hatta onu yoran bir toylukla tecrübe ediyor, üstelik anlamlandıramıyordu. Kıskançlık demeye de dili varmıyordu ama şimdi şu hali, Beren'in Elif'i gördüğü anda sanki donakalışını, öfkeli gidişini, ona besbelli tavır yapışını ve hatta giderken son bir dönüp bakışını kıskançlığa yormayı esasen nasıl da istiyordu... Neden, bilmez... Kendisi de öyle bir hissiyatın eline düştüğünden mi? Beren için kıymetli olduğunu bilmek istediğinden mi? Muhtemelen ikisinden de ötürü bir can atış halindeydi, Beren'in onu kıskanma ihtimaline. Zavallı, ne kadar da tanımıyordu kadın ruhsallığını... Şimdi şaşıp kalmıştı.
Asım onun yanına geldiğinde asabiydi, bir yandan fotoğraf makinesini sıkı sıkı tutuyordu. "Bitti mi çapkınlık fasıllarınız beyefendi?" diye söylendi. Elif Suat'ı sohbetinden azat edene dek Asım çekeceği pozları almıştı bile. Şimdi makineyi boynuna astı. "Kızların biri gidiyor, öbürü geliyor. Ben seni çok mu hafife aldım, ne?"
Suat çapkınlığın bahsini bile kendi üstüne öyle uyduramamıştı ki, istemsizce güldü. "Elif ya..." dedi ötede bir yeri göstererek. "Bizim köyden. Anlattıydım ya."
"Haa," dedi Asım başını sallayarak. "Hani çocukken seni öpmüş de sen de kızın elini maşayla yakmışsın." Güldü. "Ulan Suat..."
Sanki şimdi çok mu farklıydı Suat? O zaman yanağına kondurulmuş masum bir öpücüğe elindeki maşayı düşürmesi yine çocuk şaşkınlığıydı belki, fakat şimdi koskoca adam olup hâlâ sıyrılamaması o şaşkınlıktan, Beren'in ufacık bir dokunuşuyla kalakalması, sonra saatlerce mutlu olması?
Dönüp yürümeye başlamışlardı. "Ta o zamandan belliymiş benim gönül işlerindeki beceriksizliğim," dedi Suat ellerini cebine sokarken. Asım onun bu lafı üzerine tekrar duraladı.
"Bir dakika ya, bir dakika... Sahi..." Kaşlarını çattı, başını iki yana hafifçe salladı sorusunu sorarken. "Gönül işi falan, kardeşim? Hayırdır? Bu iş bayağı ciddileşmiş. Kızla evlenirken haber vermeyi düşünüyordun bana galiba."
Suat sıkılganlıkla dudaklarını birbirine bastırdı. "Bir şey olsa derdim de..." Der miydi acaba? "Yok bir şey işte. Gördün, kız bastı gitti."
"Çok şükür gitti," dedi Asım. "Neydi öyle?" Tekrar yürümeye koyulmuşlardı. "Yanında da bir tane getirmiş, kendine benzeyen bir tip... İleri geri konuşuyor, böyle insanlar falan diye... Bize diyor ha... Böyle insanmışız biz. Onlar nasıl türlüyse... Bir de çirkef çıktı, sorsan en hanımefendi odur. Aptal faşist."
"Oğlum yavaş..." diye güldü Suat. "Ne dolmuşsun iki dakikada..." Asım önüne baktı. "Faşist deyip de durma şu kızlara," diye ikaz etti Suat. "Solcu olmayan herkese faşist muamelesi yapmayı bırak."
Asım bir anlık sustu. Hep benzer polemiklere giriyor ve durumu bir sonuca bağlayamayınca birbirine zıt fikirlerinin havada kalmasına mecbur oluyorlardı. Bu yüzden şimdi tartışma açmaya yanaşmadı. "Onu bunu bırak da..." dedi. "Sen şu kızı anlat artık bana." Suat'ın yüzüne baktı. Suat gözleri ayakkabılarında, adımlarını sayar gibi yürüyordu. "Ayıp ediyorsun oğlum bak," dedi Asım. "Kızıyorum diye mi anlatmıyorsun? Kızsam da anlatacaksın ulan. Kırdırtma ağzını burnunu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nereye Uçar Turnalar?
FanfictionNereye uçar turnalar, nereye gider gökyüzü... Alıp kanatlarına umutlarını geçmişin? Sen yıkıldın altında göğün, yandın küçük bir pervane gibi. Ah, küçük bir pervane gibi... Bir 70'ler hikâyesi. Bu hikâyede, gençliğin ilk heyecanlarıyla tasasızca yaş...