Bölüm 41

5.1K 183 793
                                    

🌸


İki aylık bir aradan sonra merhaba! Başlamadan önce bir-iki şey söylemek istiyorum. Geçen bölüm benim şimdiye dek üzerinde en çok uğraştığım bölümdü, olanları biliyorsunuz. Gördüğü (veya görmediği) ilgi ise beni hayal kırıklığına uğrattı. Sonra zaten geri çekildim, dönmek de maalesef kolay olmadı. Bir kez kopmaya görsün insan. Bir daha asla yazamayacağımı düşündüğüm bir zaman oldu ama kestirip atmadım, biraz bekledim. Sonunda döndüm ama yine de eski heyecanımı bulamıyorum, yazdıklarımı beğenmiyorum, hiçbir şey içime sinmiyor. Aynı tadı bulamadığınızda bunu neye yoracağınızı bilin diye söylüyorum. Eskisi gibi değiliz ne yazık ki. İki yıl sonra nasıl eskisi gibi olabiliriz zaten, benim bile kendi hikâyemden uzaklaştığım bir yerde sizin uzaklaşmanızdan doğal ne olabilir. Bir şeyler beklemeyi bırakabildiğini zannediyor insan ama kolay olmuyormuş, kızıyorum kendime. 3-4 bölüm sonra final yapacağım ve bu serüveni mutlu hatırlamak istiyorum. Umarım sizler de o zamana kadar burada olursunuz. Bu negatif başlangıç için özür dileyerek sizi bölümle baş başa bırakıyorum.

Yeniden pozitiflenelim, çiçeklenelim ve bölüme güzel başlayalım çünkü #herşeyçokgüzeloldu.


🌸

Hani o sevincin, o cıvıl cıvıl kuş
Nasıl, ne zaman geldi… nasıl gitti?


Akşam yemeğine kaşıkların, çatalların tabaklara değdikçe çınlayan, ev halkının sessizliğine tezat tıngırtısı hâkimdi. Beren'in gözleri, gözlerini önünden kaldırmayan ve gururlu bir suskunlukla yemeğini yiyen babası ile ona artık lafa girmesi için gizlice kaş göz eden annesi arasında gidip geliyordu. Konuşmaya başlamadan önce usulca boğazını temizledi. "Bugün Suat'la konuştum." Babasına kaçamak bir bakış attı. Adam da ona bir an bakmış, sanki beş dakikadır duymayı beklediği bu değilmiş gibi yeniden gözlerini indirmişti. "Davetinizi haber verdim," dedi Beren cesur olamayan bir sesle. "Kabul etti."

Muzaffer Bey kıskanç bir tavırla, "Bir de etmese miydi?" diye söylendi. "Edecek tabii. Sanki hiç gelmediği yer mi?"

Beren utanarak dudaklarını birbirine bastırırken bu iğnelemeye sessiz kaldı. Annesine bir bakış attı. "Siz de müsaitseniz Çarşamba akşamı gelebilir." Bir an sonra programı Suat'ın belirlediğini söyler gibi anlaşılmaktan korkarak, "Çünkü Perşembeleri veya Cumaları senin iş yemeklerin olabilir ya babacım," diye aceleyle ekledi.

Dilruba Hanım kocasının sessiz kaldığını, Beren'in de gözlerinin hafif bir endişeyle açıldığını görünce, "Müsaitiz, kızım, müsaitiz," deyiverdi. Adama onun görmediği ters bir bakış attı: Kanat gerdikleri kadınlara bir erkek yanaşacak olsundu, maazallah; tetikte olmaları, burunlarından kıl aldırmamaları gerekirdi, erkekliklerine zeval gelirdi, neme lazım!

Beren babasının karşı çıkmadığını görünce rahatladı. Şu akşam gelip çatsın, olup bitsindi artık!

"Ben güzel güzel de yemekler yaparım," diyordu Dilruba Hanım. "Ne sever, ne sevmez; yemediği bir şey var mı?"

Muzaffer Bey tatsız, ters bir ifadeyle, "Abartma sen de, Dilruba," dedi. "Yoluna da kırmızı halı serelim mi?"

"Canım neticede misafirdir. Aç kalmasın diye çocuk…"

Beren babasına yandan bir bakış attı; şu huysuzluğu, keyifsizliği, tersliği kızın gözüne öyle çocukça, ilkel görünüyordu, tek taraftan doğan bu erkekçe rekabet şimdiden o denli hissediliyordu ki Beren Suat'a peşinen acımak ile babasının haline gülmek arasında kararsız kaldı. Gülümsemesini bastırarak annesine dönerken, "Yemek seçmez, annecim," dedi, "Önemli değil." Suat herhalde görüp görebilecekleri en uyumlu, en harikulade insandı! Yüzündeki aptalca heyecan, zilin sesini duymasıyla dağılıverdi. "Ben bakarım," derken yerinden kalktı. Kapıyı açtığında karşısında Ayla'nın küçük ağabeyini bulacaktı.

Nereye Uçar Turnalar?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin