Bölüm 21

4.8K 334 278
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Can dayanır, keder yorulur, karanlık elbet güneşi doğurur...



Yatağında dertop olmuş, sırtı kapıya dönük yatıyor, kara kara düşünüyordu. Suat'a söylediklerini, Suat'ın söylediklerini... Olanı, biteni, bitemeyeni. Sonra bir ara Asım'ı düşündü, onun bir nevi kendini feda etmek sayılacak o davranışını ve şimdi kim bilir ne halde olduğunu. Yine de bir yanı ona kızıyordu, o fevriliğe; sonra kendisine de kızıyordu, Suat'ın oraya gitmesine mani olmaya çalışacağı yerde, kendisini de götürmesi için ikna etmeye girişmişti çocuksu bir aptallıkla. İşte her şey bunun bedeliydi: Çocuksuluğun. Meğer çocuksu olmaya imkân yokmuş, diyordu kendine, meğer Suat haklıymış, başını kuma gömmekle korunmak olmuyormuş, daha fena inciniyormuş insan.

Suat... Nasıldı acaba şimdi? Dernekten onu öyle mahzun, bir başına bırakıp ayrılmıştı, belki de birbirlerine en çok ihtiyaç duydukları anda. Kırmış mıydı acaba kalbini? Ağır bir laf etmiş miydi? Hani o, sen çocuk mu kandırdın, dediği esnada; sonra, bu caniliğe razı geldiğine dair imalarda bulunduğunda, hayır, ima filan değil, bunu basbayağı söylediğinde; sonra kimseyi, dolayısıyla onu da tanıdığından emin olamadığını dillendirişinde... İncitmiş miydi Suat'ı? Belki de. Ama sanki zaten bir yanıyla onu incitmek istemişti. Ona kızgındı, neden bilmiyordu; suçladığından mıydı yoksa yalnızca kabağı patlatacak bir baş arayıp da yine en yakınındakini, kendisine en çok yüz vereni mi kurban ediyordu, neyse neydi, kızgındı işte. Çünkü insanın kendisine kızmasından daha kolaydı bir başkasına kızması; çünkü ötekini uzaklaştırmak, ötekinden uzaklaşmak mümkündü de, nihayetinde yine böyle kendisiyle baş başa kalıyordu insan, bir yatağın üzerinde, elleri başının altında, çaresiz ve düşünceli.

Onun ne günahı vardı? Daha doğrusu, onun günahının diğerlerininkinden ne fazlası vardı? Hiç... Hatta belki o anın en zavallısı Suat'tı. Nasıl parçalanmıştı o ikisi arasında ve aslında korkusunu, acısını nasıl da yaşayamamıştı. Üstelik bugün yine kendi ağzıyla söylediği gibi, tek amacı, tek isteği de yine onu korumak olmuştu... En zor anlarda birbirlerini düşünmekten öte bir şey yaptıkları yoktu. Fakat işte kimsenin kimseyi koruyamadığı bir şeyin içine düşmüşlerdi demek. Ve bunu böyle acı bir tecrübeyle öğrenmişlerdi.

Ne düşüneceğini bilemiyordu. Ne zaman ki başka türlüsünü tasarlamaya çalışıyor, o an ne yapabileceklerini, bu işten sıyrılmanın başka bir yolu olup olmayacağını düşünecek oluyor, o zaman Suat'ın sesini duyuyordu: Ne yapabilirdik başka? Ne yapabilirlerdi? Kendileri mi çağırmıştı o kalabalığı oraya? Üstelik dertleri onlarla bile değildi, defalarca da söylenmişti o esnada, işimiz sizinle değil, denmişti; fakat onlar dinlememiş, basit bir slogan eylemini bir dava haline getirmiş ve hatta içlerinde, bu uğurda birini öldürecek kadar göz karartanlar olmuştu. Ne içindi, kim için?! Hükümeti korumaya mı çalışıyorlardı akıllarınca? Yoksa kendi inandıklarını mı? Bu muydu inandıkları! Bunun için birilerini öldürmeyi göze alacak kadar hınçla dolmalarına sebep neydi? Bu kavga... Sonu olmayan bu şey... Değiyor muydu bu kayba? Şimdi kim suçluydu? Tetiği çeken Asım idi evet ama Suat'ın da sorduğu gibi, ya onunkinden önce öteki silah patlamış ve onlardan biri vurulmuş olsaydı? Bu kez kim suçlu olacaktı? Suat'ın vurulduğunu hayal etti bir an; o durumda işin rengi değişmez, bu sefer de başka bir sebepten kızmaz mıydı? "Madem kullanmayacaktın ne demeye aldın eline o silahı! Suat'ı neden korumadın, neden daha erken davranıp tetiği çeken sen olmadın! Yapamadın mı bunu arkadaşın için!" demez miydi? Burada bir suçlu aramak da, günahı aklamaya çalışmak da aynı ölçüde manasızdı; suç da gerçekti günah da, fakat bir gerçek daha varsa o da bunun tek sorumlusunun kendileri olmadığıydı. Vicdanı elverse haklılık payı çıkaracaktı ama onu da yapamıyor, yalnızca boşluğa bakıyor ve Suat'ı, Asım'ı, akışı bir gecede bambaşka bir yöne evrilen hayatını düşünüyordu.

Nereye Uçar Turnalar?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin