1
Ben deliyim. Kabul ediyorum. Ne kadar inkâr etmek istesem de; deliyim. Benim yerim burası.
2
Yine Beton vurdular. Sanırım dündü. Bilmiyorum. Günün hangi vaktindeyim onu da bilmiyorum.
3
Bu sefer Beton'u hak ettim. Ben. Dün çıldırdım. Kendimi kaybettim. Anneme saldırdım. Evet, bunu yaptım. Çünkü ben deliyim. Buradan başka bir yer yok benim için.
4
Günlüğüme saati yazmıyorum. Sadece numara koyuyorum. Saat kimin umurunda? Burada her saat aynı... Her saat ben aynıyım. Sadece değişen bir şey var... Artık annemden nefret etmiyorum. Beni buraya kapatmakla en doğrusunu yapmış.
5
Dün anneme zarar verdim. Tırnaklarımla yüzünü çizdim. Bütün öfkemle... Yaşadıklarımın acısını ondan çıkarmak istedim. Onun yüzünden burada olduğumu düşünüyordum. Hayır. Onun yüzünden burada değilim. Üvey babam yüzünden de burada değilim. Sadece... Buraya aitim. O yüzden buradayım. Aynı diğerleri gibi... Korktuğum o deliler gibi... Artık onlardan korkmuyorum. Çünkü ben de deliyim.
6
Kasvetin bir rengi varmış. Ama siyah değil. Buranın duvarları gibi gri. Pis bir gri... Yağlı başlarla, pis ellerle kirlenmiş bir gri. O kasvet artık beni de kendi kirli rengiyle boyuyor.
7
Bugünkü kasvetin, umutsuzluğun aksine dün çok sevinçli ve umutluydum. Tam aptallarda görülecek bir sevinçti. Koğuşun penceresinde annemin gelişini bekliyordum. Onu bahçede yürürken görünce çok heyecanlandım. Binaya girmesini beklemeden koşarak aşağıya indim. İndiğimde orada yoktu. 'Yine hayal mi görüyorum,' dedim içimden. Binaya geri girdim. Suna hemşireyi görünce çekinerek yanına gittim. Çünkü deli gibi görünmek istemiyordum. Gelmeyecek anneyi bekleyen kız olmak istemiyordum. Tam annemin gelip gelmediğini soracaktım ki, "Annen doktorun yanında. Sanırım haberin var," dedi soran gözlerle.
"Evet," dedim kekeleyerek, "haberim var." Sevinmiştim. Hiç vakit kaybetmeden beni çıkartmak için doktorun yanına gitmiş diye düşündüm. Doktorun olduğu kata çıktım. Odasının önünde bekledim. Arada çatık kaşlı hastabakıcılara denk geldim. Bir tanesi sert bir şekilde, "Ne arıyorsun bu katta? Hadi koğuşuna dön," dedi. Ben de sevinçle, "Annem doktorun yanında. Birazdan taburcu olacağım," dedim. Şaşırmış görünüyordu. Bir şey demeden gitti.Annemi çok bekledim. Heyecandan karnımda kelebekler uçuşuyordu. Sonunda odanın kapısı açıldı. Annem mendiliyle gözünü siliyordu. Sevinçten diye düşündüm. Beni gördü. Birbirimize hasretle sarıldık. Ben de ağladım. Ne kadar sevinçli olsam da ağlamamı durduramıyordum. Ona sımsıkı sarılıyordum. Bir süre sonra sakinleşip dışarı çıktık. Annem sürekli gözyaşı döküyordu. Ablamla oturduğumuz o büyük ağacın altındaki banka doğru yürüdük. Hafta içi olduğundan ortalıkta dolaşan ziyaretçiler de yoktu. Sakin ve sıcak yaz havası vardı. Annemle karşılıklı oturduk. Gözündeki son bir kaç damla yaşı sildi. "Nasılsın kızım?" dedi, "Çok iyiyim," dedim, "seni gördüğüm için çok mutluyum." Çok sevindi. "Ben de seni gördüğüme çok sevindim," deyip ellerimi tuttu, "Çabucak iyileşmen için o kadar çok dua ediyorum ki," dedi.
Bunu söylemesinden anlamalıydım. Ama üstümdeki o aptal sevinç sözlerindeki manayı anlamama izin vermiyordu. "İyileştim zaten. Aslında hiç hasta değildim. Sadece sizler olanları yanlış anladınız," dedim. Söylediklerimi garip bir bakışla karşıladı. Şimdi düşününce anlıyorum. Ama o zaman farkında değildim.
"Ben hazırım. Aslında hazırlanacak da bir şey yok. Üstüme kıyafetlerimi giydiğimde çıkmaya hazır olurum. Sadece günlüğümü alacağım. Yanımda buraya ait bir şey götürmek istemiyorum," dedim. Ellerini ellerimden çekti. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Bu defa garip bir şeyler olduğunu anlamıştım. "Doktorla görüştün değil mi?" diye sordum. "Evet, yalnız..." dedi. Sözünü kesip, "İmzalaman gereken bir kaç evrak var değil mi? Olsun ben beklerim," dedim. Annem, "Buradan şimdi ayrılman senin için doğru olmaz, dedi. "Anlamadım," dediğimde, "Bir süre daha burada kalman gerekiyor," dedi. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.
"Ne diyorsun sen? Ben hasta falan değilim," dedim, "En başta yaptığın hatayı şimdi düzelteceksin." "Kızım niye böyle yapıyorsun? Ben sadece iyileşmeni istiyorum," dedi. O alttan alan tavrıyla her saniye beni daha da hiddetlendiriyordu. "Yoksa burada kalmanı ben de istemem. Ama şimdilik bu hastane senin için en uygun yer, "dedi.İşte bende film o zaman koptu. "Ne hastanesi be! Burası tımarhane! Beni atıp gittiğin bu yer, bi pislik çukuru. Sen benim burada neler çektiğimi biliyor
musun? Ha? Bu delilerin arasında yaşamak nasıl bir şey biliyor musun? Burası hapishane. Daha da kötüsü var. Beton dedikleri bir iğne vurup, seni kendi vücuduna hapsediyorlar. Uyanıkken her saniye korkuyla yaşıyorum. Sana yetmeyen gün bana burada ne kadar uzun geliyor biliyor musun? Beni buradan çıkaracaksın," diye bağırdım. "Yapamam," diye ağlamaya başladı. "Yapacaksın!" deyip üstüne atladım. Tüm gücümle tokat atıyor, saçını çekiyor, yüzünü tırmalıyordum. Bir yandan da, "Yapacaksın!" diyordum. Tam bir deli gibi...Çok sürmedi hastabakıcılar beni kollarımdan yakaladı. Onlara da saldırdım. Küfürler yağdırdım. Şimdi çok utanıyorum. Sonra da iğne vurdular. Bir süre daha vururlar sanırım. Olsun, daha iyi... Buraya katlanmak daha kolay oluyor. Belki alışmakta kolay olur. Buraya alışmalıyım. Çünkü yerim burası. Ben deliyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İfrit Günlükleri - 2 - Tımarhane
TerrorO küçük şeyler peş peşe içeri girip yatağımın etrafını çevirdiler. Sonra 'Gölge' geldi. Homurtusu içimi titretiyordu. Diğerlerinden çok farklıydı. Ama o korkunç iki kırmızı göze kilitlendiğimden tarif edemiyorum. Sonunda o küçük korkunç kız geldi. A...