Sessizlik

1K 249 1.2K
                                    

Keyifli okumalar...

Yine her zamanki gibi odamda oturmuş kitabımı okuyordum. Zaten son zamanlarda yaptığım tek şey buydu. Odama kapanıp saatlerce dünyanın bütün stresinden kendimi soyutlayıp kitaptaki karakterlerin yerine geçmekten daha çok sevdiğim bir şey yoktu. 

Dışarıdan hafifçe yağan yağmurun sesi ve arada bir rüzgarın esmesi sonucu hışırdayan dalların çıkardığı sesler dışında başka bir ses yoktu. Sessizliği seviyordum. Düşünmemi ve düşündüklerimi silmemi sağlıyordu.

Yağmurun sesi o kadar huzur vericiydi ki  gözlerimi kapatmaktan kendimi alamadım. Usulca aldığım nefesler eşliğinde  yağmurun sesini dinlemeye çalıştım. Ama tuhaf bir şekilde hiçbir ses yoktu. Sanki yağmur dinmiş ve bütün sesler yağmur ile beraber yok olup gitmişti. 

Dışarından feryat edermiş gibi gelen çığlıkları duyduğumda korku ile yerimden  sıçrayarak gözlerimi açtım. Hızla masamdan kalkıp kapıyı kırarcasına açarken çığlıklar ardı ardına kulaklarıma ulaşmaya devam ediyordu. Kim, ne için böyle acı ile bağırıyordu bilmiyordum ama onu bulmam gerektiğini hissediyordum. Belki yardım edebilirdim.

Nihayet kapıya ulaştığımda koşmaktan ve korkudan nefes nefese kalmıştım ve kalbimin kulaklarımda attığını hissediyordum. Dışarı çıkmam ile gördüğüm şey karşısında ensemden sırtıma doğru bir ürperti geçti.  Üzerindeki kıyafet paçavra denebilecek kadar eski, birbirine girmiş olan saçları sanki yolunmuş olan bir kadın vardı karşımda. Elindeki yüz kısmı haricinde bembeyaz fakat yüzü kan içinde olan kundağa sıkı sıkıya sarılmış, acı içindeki gözlerini etrafta gezdiriyordu.

 Kadının ağlamaktan kıpkırmızı olan gözleri gözlerim ile buluştuğunda çığlık atmayı bırakarak kaşlarını çatıp bana bakmaya basladı. Bakışlarını üzerimde gezdirdikçe içimde bir korku dalgası gittikçe artarken ellerim titremeye başlamıştı. Kadın bana bakmaya devam ettikçe korkum artıyor ve ellerim ile beraber tüm vücudumun da titremesine sebep oluyordu.

 Ağır adımlarla bana yaklaştığında bir anda buz keserek olduğum yere sanki çivilenmişim  gibi hareket edemedim. Kadın iki adım ilerimde durarak elinde sıkı sıkıya tutmuş olduğu korkunç kundağı bana uzattı.

"Bak.."dedi bağırmaktan kısılan sesi ve gözlerimden ayırmadığı gözleri ile.

"Öldü... Ama küçüktü o.. Nasıl öldü?"

Elindeki yarısı kanlar içinde olan kundağa baktım. Daha yeni doğmuş gibi küçücük olan bebeğin gözleri kapanmış yaralar içindeki yüzü yer yer morarmıştı. Gözlerim kocaman açılıp sertçe yutkunurken dehşet içinde kalmıştım. Ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı hatta ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. 

Daha fazla bu görüntüye dayanamayarak kafamı yavaşça kaldırıp kadına baktım. Kadının hareketleri  sanki ne yapacağını ve ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibi tereddüt içerisindeydi. 

Aniden "Geri ver onu!" Diye bağırdığında korku ile yerimde sıçradım.

"O daha küçük... Geri ver onu bana.."

Sanki bütün umudunu kaybetmiş gibi başını yere eğdiğinde neredeyse duyulmayacak kadar az çıkan bir sesle;

"Lütfen.." dedi yalvarırmış gibi.

Bütün bunların zihnimde oluşturduğu karmaşa ve korku ile ellerimi kulaklarıma kapatarak yere çaresizlik içerisinde yere çöktüm.

"Yardım edemem... Yardım edemem..." Gözlerimi sımsıkı kapattığımda çöktüğüm yerde hafifçe sallanarak sürekli aynı şeyi tekrar ederken kadın sanki bana dokunacakmış gibi kendimi çekebildiğim kadar geriye çekmeye çalıştım.

Gözlerimi açmak istemiyordum.  Açarsam yine umut, hayal kırıklığı ve acı ile bakan bir çift göz ile karşılaşacaktım.

Açmadım... Bekledim.... Etrafımda şaşırtıcı bir şekilde dolanan sessizlik devam ederken ben sadece bekliyordum.

Sertçe yutkunarak ellerimi kulaklarımdan çekip yavaşça gözlerimi açtım. Kendimi masamın başında önümdeki  kitabıma bakarken bulduğumda inanamayarak gözlerimi etrafımda gezdirdim. Kitabımın açık olan sayfasına kadar her şey normaldi.

"Sadece bir rüyaydı." diye fısıldadım nefes nefese. 

Kalbim hala korku ile çarpmaya devam ederken yavaşça masamdan kalktım. Yine o kadını görme korkusu ile hala dışarıda mı diye bakmak için pencereme yaklaştım. Dışarı baktığımda sadece yağmaya devam eden yağmur vardı. Yavaşça esen rüzgar ile sallanan dallar ve sokak boyunca akıp giden yağmur suları. 

Derin bir nefes aldıktan sonra yatağıma uzanıp elimi kalbimin üzerine koyarak tavanı izlemeye başladım. Kadının yüzü bir türlü gözlerimin önünden gitmiyordu. Rüya değildi, uyumuyordum. Ama neden böyle bir şey gördüğümü bilmiyordum.

Korkudan kuruyan boğazımı rahatlatmak için doğrularak  yatağımın yanında duran komodinimin üzerindeki suyu içtim. Saate baktığımda 00.00 olduğunu gördüm. Yeterince geç olmuştu. Yarın okulum vardı ve uyumalıydım. Umarım uyuyabilirdim. 

Kendimi okuduğum kitaptaki karakter olarak hayal edip uyumaya çalıştım. Hayaller diyarına adım attığımda aklımdaki tüm korkular silinip gitmişti. Şimdi o kadın yoktu. Kanlar içindeki bebeği yoktu. Ve ben düşler ülkemdeki sarayımda prenses olmak yerine onun en yakın arkadaşı olmayı seçmiştim. Bir prenses olmayı hiçbir zaman istememiştim zaten. O gösterişli elbiselere merak duymamıştım. Gözler önünde olmayı hiçbir zaman sevmemiştim. O yüzden sadece o prensesin arkadaşıydım. 

Hayaller diyarının huzur dolu sokaklarını usulca adımlarken yarının güzel bir gün olmasını dileyerek uykuya daldım. 

ElPİDA- TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin