program

184 59 106
                                    

ERVA

İnsana zor gelen şeyler vardır bu hayatta. Bazen bir ders, bazen bir iş , bazen ise ayrılık. Bu liste böyle uzayıp gidebilir. Peki kolay olan şeyler ? Yemek yemek, gezmek... Göz kırpmak ? Göz kırpmak , gözlerini açmak zor gelebilir miydi bir insana? Eskiden olsa 'hayır' derdim. Dünyanın en kolay işi. Şimdi ise bu hastane odasında yatarken benim için gözlerimi açmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Ali yanıma gelip "her şey düzelecek " dediğinde, Aylin'in ağlama sesini duyduğumda, şu gözlerimi açmak bu kadar zor olmasaydı kalkardım ve derdim ki "ağlama bak ben buradayım"

....

"Elpida"

"Bir terslik var ..."

"Uyanmaması lazım... Vaktinden önce uyanmaması lazım..."

"Buda ne böyle!... Bu... Bu.. Codred!..."

.....

' 3 gün sonra...'

BUSE

"Karanlıkta ışığın parlıyor.

Bilmiyorum,nereden geliyor.

Çok yakındaymış gibi görünüyor,

Oysa o kadar uzak ki.

Adını bile bilmiyorum,

Ama ne olursan ol;

Parla, parla küçük yıldız!"

"Bu şiir eski bir İrlanda çocuk şarkısıymış biliyor musun. Sen uyanınca bir ara dinleyelim bunu." Erva'nın yanındaki sandalyeye oturmuş ona kitap okuyordum. Üç gün geçmişti ve hala gözlerini açmamıştı. İlk başlarda sürekli gelip kontrol eden doktorlar şimdilerde arada bir gelir olmuşlardı. Ne zaman sorsak aynı cevabı alıyorduk her seferinde;

"Ne zaman uyanacağı belirsiz. Durumunda bir değişiklik yok."

Onlar ne derse desin yitirmemiştim umudumu.Zaten insan umudunu yitirdiği zaman elinde ne kalırdı ki...

Erva'ya kısa bir bakış atıp kitaba çevirdim bakışlarımı.

"Güzel bir kitaba benziyor aslında. Masalsı gibi. Birazda gerçekçi bir yanı var sanki."

"Öyle..."

"Beğeneceksin ama bence. "

"Çok beğendim..."

"Saçmalama daha okumadım sana"

"Daha önce okudum..."

O an da idrak ettiğim şey ile kaskatı kesildiğimi hissettim. Kafamı kaldırmaktan korkar bir halde mırıldandım;

"Kendi kendime konuştuğumu biliyordum ama kendi kendime cevap verdiğimden haberim yoktu"

"Güldürmesene... Kafam kazan gibi zaten..."

"İnşallah hayal görmüyorumdur yorgunluktan..."

Yavaşça kafamı kaldırdım. Gözlerim Erva'nın yorgun gözleriyle buluştuğunda birer damla gözyaşının süzüldüğünü hissettim yanaklarımdan...

Hızla ayağa fırladığımda elimdeki kitabın parmaklarımın ucundan kaymasına izin verdim.

"Uyandın..." dedim fısıltıyı andıran bir sesle

"Uyandın... Uyandın...! İnanamıyorum... Dur bir saniye...İnanmaz olur muyum inanıyorum.."

Derin bir nefes aldım.

"Sakın uyuma tamam mı? Bak herkesi çağıracağım şimdi buraya...Sakın uyuma! Eğer uyursan, bak yemin ederim hasta falan demem soğuk suyu boşaltırım kafandan aşağıya ona göre."

Erva'nın belli belirsiz kafasını sallayıp hafifçe tebessüm ettiğini gördüğümde gözümdeki yaşları elimin tersi ile silerek kapıya doğru koştum.

"Heyyyy millet! Söylemiştim demi size. Bana inanmamıştınız. Gelin ve kendiniz görün."

Karşımda söylediklerimden hiç bir şey anlamamış olan bir adet şaşkın Ali ve Aylin bulduğumda hafifçe kıkırdamaktan kendimi alamadım. Ali;

"Buse ne demeye çalıştığını söyler misin? Neyi görelim?" diye sorduğunda;

"Erva..." dedim usulca "Erva uyandı..."

İnsanlar bir anda kaç duyguyu yaşardı bilmiyorum ama o an Ali'nin gözlerinden kaç tane duygu birden geçti sayamadım. Mutluluk... Şaşkınlık... Umut... Aşk... Heyecan... Bir dakika bir dakika...Aşk mı?Ali Erva'ya aşık mı? Gözlerinden bir anda bunu nasıl anladığımı sakın sormayın. Hislerim kuvvetlidir bu konularda. Şimdilik bunun üzerinde fazla durmuyorum Ali Efendi... Ama ben de bunu sana itiraf ettirmezsem bana da Buse Özşahin demesinler...

Hep beraber odaya girerek Erva'nın başına toplandığımızda her birimizden bir ses çıkıyordu;

"İyi misin?"

"Ağrın var mı?"

"Yastığını düzeltelim mi?"

Erva hafifçe yutkunarak "Su..."dedi "Su alabilir miyim?"

Aylin komodinin üzerinde duran sürahiden doldurduğu suyu Erva'ya içirirken Ali;

"Ben doktoru çağırayım" diyerek odadan çıktı. Bir iki dakika sonra yanında doktorla içeriye girdiğinde muayene etmesi için kenara çekildik. Doktor önce bağlı olduğu makineleri kontrol etti, Sonrasında elindeki ışıkla gözlerine baktı. Daha sonra dosyayı eline alarak konuşmaya başladı.

"Geçmiş olsun Erva hanım. Üç gün önce bir kaza sebebi ile hastanemize getirilmişsiniz. Üç gündür uyku durumundaydınız. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz şuan?"

"Yorgun... "

"Şimdi size bazı testler yapacağız, sonrasında yine bilgi verilecektir.Tekrardan geçmiş olsun"

"Teşekkür ederim"

Doktor odadan çıkınca Aylin;

"Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu.

"Yorgun... Başım ağrıyor biraz onun dışında iyi gibiyim. Ne  oldu bana? Niye hastanedeyim?"

Üçümüz birden tereddütle birbirimize baktığımızda bakışlarımı Erva'ya çevirdim;

"Hatırlamıyor musun?" 

Hayır anlamında başını salladı...

"Hiç bir şeyi mi?... Kadını... Çocuğu... Kazayı?"

"Ne kazası?"

Söyleyip söylememek arasında kararsızca Aylin'e baktığım sırada odaya giren hemşireleri görüp derin bir nefes aldım. Eğer o kötü anıyı bir şekilde unutmuşsa hatırlatmaya hiç ama hiç niyetim yoktu.

Hemşireler bize hitaben;

"Erva hanımı MR için götürmemiz gerek müsadeniz ile..." deyince sırayla dışarı çıkmak zorunda kalmıştık. Yaklaşık iki dakika sonra Erva hemşireler ile beraber yanımızdan geçince kenardaki bekleme koltuklarına oturduk. Aylin; 

"Nasıl hatırlamaz ki?" diye sorunca Ali;

"Bir yerde okumuştum; insanlar bazen büyük bir şok geçirdiklerinde hafızaları o anıyı silermiş. Savunma mekanizması gibi bir şey. Bence Erva 'nın beyni de bu şoka dayanamayıp anısını silmiştir." diye yanıtladı. 

"Umarım öyledir..." dedim umutsuzluğumun ses tonuma yansımasına aldırmadan.

Aylin;

"Ne demek istiyorsun?" diye sorunca hayatın acı gerçekleri ile yüzleşmek istercesine başımı kaldırdım ve kelimelerin dudaklarımdan dökülmesine izin verdim;

"Tümörü ne çabuk unuttunuz..."

ElPİDA- TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin