Kucağımda eridi beni mutlu eden o eller...Güneş ışınları odama girmekte ısrarlıydı bu sabah. Ama bugün cumartesi olduğu için ben de onları içeri almamaya kararlıydım. Yatağımdan yavaşça kalkıp perdeyi çektim ve saate baktım. Daha 7:43 olduğunu görünce hızla yatağıma girip yorganı kafama çekerken;
"Yeterince yorgunum zaten. Uyuyacağım bugün" diye mırıldandım ve gözlerimi kapattım.
Telefonun sesi ile gözlerimi açtığımda saat 12:00 olmuştu bile. Arayan Buse'ydi.
"Efendim Buse." Diye cevapladım.
"Hadi nerede kaldın. Hani buluşacaktık, unuttun mu yoksa?" Sesinden heyecanlı olduğu belliydi.
" Unuttum Buse uyuyorum" dediğimde;
" Oha kızım ne uyuması bu saatte? Kalk yeter. Ayı mısın sen? Yok üç ay daha uyuyacağım diyorsan o başka" diye yanıtladı. Anlaşılan kurtulamayacaktım elinden.
" Offf Buse! Tamam kalktım, bekle geliyorum" dedim ve telefonu kapattım. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra dolabımdan siyah kot pantolonumu ve siyah tişörtümü üzerime geçirdim. Yatağın üzerindeki telefonumu alıp çıktım.
Annem işe gitmiş olmalıydı. İki sokak aşağıdaki bir apartmanda temizlikçi olarak çalışıyordu. Akşam üzerine doğru ancak gelirdi.
Kapıyı kilitleyip sokağa çıktığımda Buse'nin karşıda el salladığını gördüm. Yanında Ali ve Aylin'in de olduğunu görünce gülümsedim ve adımlarımı hızlandırdım.
Ali geçen yıl okulu bitirmişti. Kimseyle fazla konuşmaz genellikle soğuk davranırdı. Sadece çok güvendiği insanlarla konuşurdu. Bu yüzden fazla arkadaşı yoktu.
Aylin onun kardeşiydi. Bizden bir yaş küçüktü ve abisiyle arasında üç yaş vardı. Geçen yıl okulda tanışmıştık. Diğer kızlar onunla dalga geçerken ağladığı sırada görmüştüm onu. Üvey babası ve abisinden başka kimsesi yoktu. Üvey babası belediyede çalışıyor diye alay konusu olmuştu. Etrafını saran kalabalığın önüne geçip;
" Çok mu komik? " diye bağırdığımda herkes susmuştu ve en önde Yeşim ellerini beline koymuş beline kadar uzanan sarı saçlarını savurup, açık kahverengi olan gözlerini gözlerime dikerek;
" Komik tabi. Bizim attığımız çöpleri topluyor. Ama çöpün birini burada unutmuş" derken başıyla Aylin'i işaret etti ve bir kahkaha patlattı. Kan beynime sıçramıştı sanki. Sırf çöpçü diye veya fakir diye insanlar aşağılanmamalıydı. Yeşim'e doğru bir adım attım, gözlerimi gözlerine dikerek;
" Senin baban avukat oldu da ne oldu? Seni adam etmeyi unutmuş baksana. Bari marangoz olsaydı azıcık yontardı" dediğim sırada kıpkırmızı olmuştu. Tam bir şey söyleyecekken Ali araya girerek Yeşim'e;
" Uza! " demişti. Yeşim korku ve sinirle uzaklaşırken kalabalıkta dağılmıştı.
Herkes Ali'den korkardı. Buz gibiydi Ali. Kimse yaklaşmaya cesaret edemezdi. O günden sonra çok iyi dost olmuştuk.
"Bu kadar dalma prenses. Çıkaramayız sonra " diyen Ali' nin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım ve;
" Eee hadi gidelim de görelim şu yeni lunaparkı" dedim ve lunaparka doğru yürümeye başladık.
Yol boyu hangi oyunları oynayacağımızdan, nelere bineceğimizden konuştuk. Ali korku trenine binmeyi önerince hep bir ağızdan " hayır! "diye bağırmıştık. Ali hemen ellerini teslim olur gibi kaldırarak;
" Tamam tamam bugün seçim hanımlarda" deyince hep beraber gülüşmüştük.
Nihayet lunaparka geldiğimizde ilk işimiz elimize pamuk şekerlerimizi alıp dönme dolaba binmek oldu. Daha sonra sıra ile çarpışan arabalar, balerin, gondol gibi bir çok şeye binmiştik.
Bir ara nasıl olduysa Ali bizi korku tüneline girmeye ikna etti ve korkudan zor tamamladık turu. Hatta bir an karşıma çıkan katil kılıklı palyaçoyu görünce kalbim duracak sanmıştım. Buse karşısına çıkan hayaletle çığlık atarken Aylin;
"Omzuma bir şey dokundu!" diyerek korkudan boynuma sarılmıştı. Tabi ki etraf karanlık olduğundan bana sarılan kişinin kim olduğunu fark edemeyip bir çığlıkta ben atmıştım.
Nihayet kimse korkudan ölmeden dışarı çıktığımızda Ali hariç hepimizin yüzü bembeyaz olmuştu. Ali ise karnını tutmuş gülerken Buse arkasından yaklaşıp elindeki kolayı başından aşağı dökmüştü.
" Bunu hak ettim galiba" diyen Ali'nin sesi ile hepimiz kahkahaya boğulmuştuk. Lunaparktan çıkarken;
" Arkadaşlar, ne dersiniz çiçekçiden bir demet gül alıp annemi ziyarete gidelim mi ? Çok sevinir." Diye sordum.
" Bence iyi bir fikir " diyen Buse'yi;
" Çok iyi olur hem biz de görmüş oluruz Emine teyzeyi çoktandır görmedik" diye destekledi Aylin ve Ali de başı ile onaylayınca çiçekçiye doğru yürümeye başladık.
Bir demet kırmızı gül aldım ve annemin çalıştığı binaya doğru yürürken iki elimle tutarak kokladım. Kırmızı gül annemin en sevdiği çiçekti. Haksız da değildi gülleri sevmekte. Çok güzel görünüyorlar ve çok güzel kokuyorlardı.
Annemin çalıştığı sokağın başına geldiğimizde aniden çalan sirenle kafamı kaldırdım. Karşımda bir kalabalık ve bir ambulans vardı. Annemin çalıştığı apartmanın hemen önünde durmuştu.
Korku ile nefesimi tutarken kalbim hızlanmaya başlamıştı. Koşarak kalabalığın arasından geçtim ve yere baktığımda dünya sanki benim için durmuştu. Annemi kanlar içerisinde yatarken gördüğümde sanki ben ölmüştüm orada.
Kırmızı güllerin parmaklarımın arasında kayıp annemin kanlarına karıştığını farkında değildim. Gözlerimden yavaş yavaş yaşlar süzülmeye başladığında hiçbir şey düşünemiyordum. Yere çöküp anneme sarıldım. Hayır.. Annem beni bırakamazdı.. Kimsem yoktu ki ondan başka... Annem olamazdı... Annem ölemezdi...
" Anne.. Kalksana.. Ölmediğini biliyorum.. Hadi kalk... Evimize gidelim.. Söz bir daha seni hiç üzmeyeceğim.. " Annem ses vermiyordu.
Gözyaşlarımdan önümü göremez olunca elimin tersiyle sildim ve yerde duran kana bulanmış gülleri elime aldım.
" Bak anne.. Sana gül aldım..Kırmızı gül... En sevdiğinden..Hadi kalk... Anne kalk! " Ben ne kadar kalk diye bağırsam da annem kalkmıyordu. Ellerini tuttum. Sıcacıktı hala ve kucağımda eriyordu beni mutlu eden o eller.
" Ölüler soğuk olur annem. Sen ölmedin ki... hala sıcacıksın... " derken ellerini öptüm annemin .
Bir el omzuma dokunup beni kaldırmaya çalıştığında;
" Hayır!" Diye bağırdım.Ama tüm itirazlarıma ve tüm çırpınmalarıma rağmen Ali beni çöktüğüm yerden kaldırdı.
" Sakin ol Erva! Sakin ol! Bana bak!"diye bağırdığında yaşlı gözlerimle ona baktım. Yanıma diz çökmüştü. Kollarımdan tutarak dolu dolu olmuş gözlerler bana baktığında Ali'ye sarıldım ve ağlamaya devam ederek;
"O ölmedi Ali.. O benim annem.. Ölemez ki.. Çok güçlü o.. Beni tek büyüttü. Yıkılmadı onca sene.. Şimdi de yıkılmaz.." dedim. Ali cevap vermedi.
" Vah vah yazık kıza ... Annesi miymiş?"
" Cam silerken düşmüş kadıncağız" fısıltılarını duydukça hıçkırıklarım artıyordu. Susamıyordum. Koluma batan iğneyle irkilsem de umursamıyordum. Yeterince acı çekiyordum zaten. Hiçbir şey bana daha fazla acı veremezdi. Göz kapaklarım yavaşça ağırlaşırken;
" Anne... Kalk..." Sözleri döküldü usulca dudaklarımdan.
" Lütfen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ElPİDA- TAMAMLANDI
Science FictionBazen mutluluk bir makinenin kabloları arasında saklıdır... Yetimler şehrine atılan iki çocuk büyüyünce tüm şehrin koruyucuları olurlar... Erva adında bir kız tuhaf halüsinasyonlar görmeye başlar ve tüm hayatı alt üst olur... Erva'nın yolu eninde so...