Açık

90 39 34
                                    

Yetimler Şehri

Geçen yılların yaşlandırmaktan ve yıpratmaktan çekinmediği Temsilci bir elinde sıkı sıkıya tuttuğu bastonu ile titrek adımlarla kürsüye yaklaştı. Kırış kırış olmuş yüzünde az sonra yapacağı konuşmanın hüzünleri dolaşıyordu. Aynı hüzün havaya da yansımış olmalı ki grimsi bulutlar her yanı kaplamış, damlalar aşağıya düşmek için sabırsızlanıyorlardı adeta. Tüm şehir toplanmış, ihtiyarın yapacağı konuşmayı büyük bir sessizlik içerisinde bekliyorlardı. Temsilci mikrofonu boşta olan eline alıp kurumuş boğazını bir nebze olsun ıslatmak için sertçe yutkunarak konuşmaya başladı;

"Sevgili Yetimler Şehri halkı... Bugün buraya ne için toplandığımızı ne yazık ki hepimiz biliyoruz.Bizim için çok değerli iki insanın aramızdan ayrılışının otuz üçüncü yıl dönümü olması sebebi ile onlara olan saygımızı, sevgimizi ve sadakatimizi sunmak için buradayız. Elfaz ve Efza Eren... Tam otuz üç yıl önce Kırmızı Kod onları bizden koparmak için merhametlerini kullandı. Çünkü eğer onları bizden koparmasaydı, kimse bizi birbirimizden ayıramazdı. Ama Kırmızı Kod'un hesaba katmadığı bir şey vardı; o da bizim birbirimize olan sadakatimizdi. Bu iki güzel insan beyaz önlüklerini giyip, el ele beraberce bizden çok uzaklara giderken arkalarında kimsesiz yetimleri değil, kocaman bir yetimler ordusu bırakmıştı. Efza'nın da dediği gibi 'bizim bizden başka kimsemiz yok' ve birbirimizden kopmayacağımıza söz veriyoruz..."

Bütün şehir hep bir ağızdan ve kalpten inanarak 'söz veriyoruz' diye bağırdığında iyice sönükleşmiş olan gözlerinden kırışık yanaklarına birer damla yaş süzüldü Temsilcinin. Yıllar geçmesine ve oldukça yaşlanmasına rağmen saygılarından dolayı yeni bir Temsilci seçmemişlerdi. 

Temsilci ilk önce cebindeki mendil ile gözlerini silip kürsünün üzerinde duran bardağı alarak bir kaç yudum su içti. Daha sonra yapacağı asıl konuşmaya kendini hazırlamak için güç almak istermiş gibi elindeki bastonunu daha da sıktı. Derin ve sıkıntılı bir nefes alarak konuşmaya başladığında gözündeki yaşları zor tutuyordu göz pınarlarında;

" Sevgili çocuklarım... Bildiğiniz üzere Elpida'nın fazla zamanı kalmadı. Bir kaç gün sonra görevini tamamlayacak ve yok olacak. Ben Temsilciniz olarak hayatını bizi daha iyi yerlere getirmek için uğraşmış ve bu uğurda canlarını gözlerini kırpmadan feda etmiş olan bu iki insanın yolunda hayatımı vermeyi kendime borç bilirim. Elpida görevini tamamladığı zaman bende yanında olacağım. Sizden tek isteğim hakkınızı helal etmeniz. Ben helal ediyorum hepinize. Kendinize çok iyi bakın."

Yaşlı adam göz yaşlarını tutmaktan vazgeçmiş, titrek adımlarla kürsüden inerek kimsenin bir şey demesine fırsat vermeden mezarlığa doğru yol almıştı. Yapması gereken son bir şey vardı. Son kez teşekkür etmesi gereken son iki kişi. 

Göz yaşları mezarlığa gelene kadar bir an bile yalnız bırakmamıştı onu. Yan yana olan iki mezarın yanına geldiğinde ağrıyan dizlerini ve artık eskimiş olan önlüğünün kirlenmesini umursamadan yere çöktü. Nasıl olsa bir kaç gün daha giyecekti. Mezar taşındaki 'Elfaz ve Efza Eren Çifti... Bizim bizden başka kimsemiz yok...' yazısına baktı bir süre.

" Benim de sizden başka kimsem yok..." diye usulca fısıldadı dudaklarının arasından,

"Son kez teşekkür ederim. Anne ve baba kelimelerinin anlamını bilmediğiniz halde yokluklarını bize hissettirmemeye çalıştığınız için..." Daha fazla konuşamayacağını anlayınca yavaşça doğruldu oturduğu yerden. Son kez;

"Benim de sizden başka kimsem yok" diye fısıldayarak adımlarını laboratuvara doğru çevirdi.

Laboratuvara ulaştığında Elpida'nın olduğu yere gelerek bir süre verileri izledi. Yıllar geçmesine rağmen hala kusursuz bir şekilde çalışıyordu. Elfaz ve Efza'nın ölümünden sonra evlerinden almış ve laboratuvardaki neredeyse tüm şehrin sığabileceği genişlikte olan bu salona getirmişlerdi. 

Temsilci yere çökerek sırtını Elpida'ya yasladı. Yaşlanmış olan bacakları dizlerini kendisine çekmeye izin vermeyince ileriye uzatıp başını arkaya doğru uzattı. Gözlerini kapatıp bir süre öylece hiç bir şey düşünmeden bekledi. Yorgun bedeni kendisini uykunun kollarına bırakacağı esnada ön tarafta bir gıcırtı duyarak gözlerini açtı. Kapı açılmış, insanlar yavaşça içeriye girerken şaşkın bir şekilde gelenlere baktı. Kendi kendine;

"Kaç kişi?" diye sorarken neredeyse tüm salon dolmuştu. Birisinin yanına oturduğunu fark eden Temsilci başını yana çevirip kim olduğuna baktı. Oturan kişi Yiğit'ti. Genç bir çaylak olduğu zamanlar gözlerinin önünden geçerken;

"Tüm şehir mi?" diye sordu delikanlıya. Delikanlı;

" Tüm şehir..." diye yanıtlayıp yaklaşarak kollarını yaşlı adama doladığında orada buluna herkes yanlarına gelip bu sarılmaya ortak olmuştu. Hepsi birer yetimdi. Yaşları kaç olursa olsun onlar hala çocuktu...

....

Yeşim

"Aptal bir makineyi alt etmek bu kadar zor olmamalıydı!" Sinirle bağırarak elime geçen ilk şeyi duvara fırlattığımda öfkemin kurbanı olan vazo paramparça olarak yere saçılmıştı. Kazanmaya bu kadar yaklaşmışken kaybedemezdim. Güç, para, iktidar... Hepsi yine benim olmalıydı. Bulunduğum odada bir oraya bir buraya volta atarken kapıda beliren yardımcıma çevirdim bakışlarımı.

"Ne var? Ne istiyorsun?"

"Efendim, başardık. Küçükte olsa bir açık bulduk." Duyduğum şeyin şaşkınlığını yüzüme yansıtmamaya çalışarak;

" Nasıl bir açık?" diye sordum.

" Savunma mekanizmasında ufak bir sızma yapmayı başardık. Artık yapacağımız şeyleri hissedemeyecek. En azından yapmadan önce."  Yüzümde memnun olmuş bir gülümsemeyle ;

"Güzel..." dedim. "Çıkabilirsin" Yardımcım başını eğerek odadan çıktığında bilgisayarımın olduğu masaya doğru ilerleyip oturdum.Şimdi keyfim yerine gelmişti işte. Arkama doğru yaslanıp bir kahkaha patlattığımda;

" Artık bir adım öndeyim Erva Eren." diye söylendim kendi kendime.

"Bakalım şimdi ne yapacaksın..."

ElPİDA- TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin