Final

116 35 21
                                        

Erva

"Erva..." dedi derinlerden gelen yaşlı bir ses. "Uyan..." Sesi duyulmamış gibi yineledi çağrısını;

"Uyan..." 

Duyduğum seslerle gözlerimi açmaya çalıştığımda sanki göz kapaklarımda tonlarca yük varmış gibi hissettim. Açmaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordum.

"Uyan..." Aynı sesi tekrar duyduğumda tekrar gözlerimi aralamayı denemiş, bu sefer başarılı olmuştum. Beni ilk karşılayan şey bembeyaz bir tavan ve üzerindeki ışıklar olmuştu. Neredeydim ben? Ölmemiş miydim? Ya da ölmek böyle bir şey miydi? Hiç bir yerimi oynatamıyordum. Sanki kalın iplerle uzanmakta olduğum yatağa sıkıca bağlanmıştım.

Yattığım yerin sırt tarafı hafifçe yukarıya doğru kalktığında gördüğüm ilk şey bana bakan yaşlı gözler olmuştu. Bulunduğum yer çok genişti. Öyle ki yüz belki de iki yüz kişiyi rahatça alabilecek kapasitedeydi. İçerisinde bir o kadar da insan vardı. Bakışlarımı hepsinin yüzünde teker teker gezdirdiğimde kime baksam hafifçe gülümsediklerini fark etmiştim. Bazılarının üzerinde beyaz önlükler varken, bazıları ise sıradan kıyafetler giymişti. Hepsinin tek bir ortak yanı vardı; hiç birinin kıyafetleri mükemmel değildi. 

"Merhaba Erva" duyduğum ses ile bakışlarımı önümde duran yaşlı adama çevirdim. Bu bana ilk seslenen adam olmalıydı. O da beyaz önlük giyenlerdendi. Ama onun önlüğü diğerlerinden daha eski görünüyordu. Karşılık vermek için ağzımı açtığımda konuşamadığımı fark ederek elimi dudaklarıma götürmeye çalıştım. Ama sadece çalıştım. Hiç bir yerim hareket etmiyordu. Sanki her yerim felç olmuş gibiydi.

Yaşlı adam ne yapmaya çalıştığımı anladığında;

"Yorma kendini" dedi yumuşak bir sesle. "Ve merak etme sana her şeyi anlatacağım"

Dikkatli bir şekilde yaşlı adamı dinlemeye başladım. Zaten başka bir şey yapabileceğimi hiç sanmıyordum. Yaşlı adam yanındaki sarışın, kirli sakallı ve  yirmili yaşlarının sonunda görünen  kişiye dönüp;

"Bir ayna getirebilir misin?" diye sorduğunda genç adam hiç tereddüt etmeden uzaklaştı. Kısa bir süre sonra geri döndüğünde elindeki aynayı yaşlı adama uzattı. Yaşlı adam aynayı alarak konuşmaya başladı;

"Şimdi aynayı sana tutacağım. Ama sakin olmanı istiyorum senden. Anlaştık mı?" Gözlerimi 'anlaştık' manasında bir kez kırptığımda elindeki aynayı yavaşça bana doğru çevirdi. Aynaya baktığımda gördüğüm kişi kesinlikle ben değildim. Ya da ben miydim? Bu bembeyaz saçlar ve kırışıklarla dolu olan yüz bana mı aitti? Karşımdaki kişi ellili yaşlarında görünüyordu. Ben on sekiz yaşında değil miydim?

Yaşlı adam elindeki aynayı yere bıraktığında yüzünde sevecen bir ifadeyle konuşmaya başladı;

"Benim adım Devran ama burada herkes bana Temsilci der. Şuan bulunduğumuz yer Yetimler Şehri. Burada gördüğün herkes hem yetim hem de öksüzdür. Uzun yıllar önce insanlık teknolojinin sınırlarını zorlayıp büyük başarılar elde ettiğinde bizleri yani yetimleri ayak bağı olarak gördüler. Onlara göre biz atılması gereken birer çöptük. Onlarda çareyi bizi terk edilmiş harabe bir şehre sürgün etmekte buldular. Kimilerimiz zorlukla hayatta kalırken kimilerimiz dayanamayıp erkenden hayata gözlerini yumdular. O zamanlarda teknoloji gelişmişti evet ama insanlık çok geride kalmıştı.

Sonra bir gün iki yetim daha atıldı bu şehre. İki küçük çocuk.Birisi dokuz diğeri on iki yaşındaydı. Ve bu iki küçük çocuk bizim sahip olduğumuz en büyük şanstı. Çünkü onlar bu saçma düzene 'dur' demeyi başaran tek kişilerdi.

ElPİDA- TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin