PROLOG

2.5K 38 2
                                    

☀️

Henüz otuzlarında olmasına rağmen, hayatın bütün yükü omuzlarına konmuş gibi hisseden adam için vakit de çare de tükenmişti. Her eylemin bir sonucu olurdu ve onun eylemlerinin sonucu... Aklının sınırlarını zorluyordu.

Adam hiçbir zaman şanslı biri olduğunu düşünmemişti. Düşünmek için bir sebebi de yoktu zaten. Ortalama bir hayatı vardı ve kayınpederinin onu bağlantılarını kullanarak soktuğu işte ortalama bir maaş kazanarak ailesini geçindiriyordu. Hiçbir zaman zengin olmayacağını biliyor, buna da içerlemiyordu zaten. Bir şekilde hayatını sürdürmüş, günler birbirini kovalarken ayak uydurmayı başarmıştı. Ama ayak uydurmanın tehlikeli bir yanı vardı her zaman. Kontrol sizde değildi ve ritim değişir değişmez tökezlemenize sebep olurdu.

Adam, öyle bir tökezlemişti ki düşüşü kaçınılmaz olmuştu.

İyi bir insan olmadığı için değil, bu ortaya çıkacağı için endişe etmiş ve dibi görünmez bir bataklığa batmıştı. Sırrını korumak için yılana sarılmış, karşılığında ise yılanlardan biri olmuştu.

Birini öldürmüştü. Birilerini. Arkadaşını.

Kendi sırrını ve ailesini(!) korumak için, başkalarının ailelerinin dağılmasına göz yummuştu. Yetmemiş gibi suçun ölü arkadaşına yıkılmasını soğukkanlılıkla izlemiş, kaza süsü verilmiş bu korkunç cinayetten elini kolunu sallayarak çıkmıştı. Üstüne bir de, yüklü bir miktar para almıştı...

Bundan sonraki hayatını saklanarak yaşaması gerektiği umurunda değildi. Patronu onun için her şeyi halletmiş, başındaki en büyük beladan onu kurtardığı için tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmasını sağlamıştı bu işten. Şimdi tek yapması gereken, ailesini de alıp buradan gitmek ve yeni hayatına alışmaya çalışmaktı.

Yanındaki yatakta uyuyan metresine uzun uzun baktı ve elindeki rakı şişesini bir kere daha kafasına dikti.

Her şey senin yüzünden oldu. Diye düşündü her zamanki gibi. Seni saklamak için.

Ona tüm bu saçma şeyleri düşündüren elindeki bu masum şişe miydi yoksa hastalıklı beyni miydi bilmiyordu. Bir önemi de yoktu. Öyle ya da böyle, anlaşma gereği buradan gitmesi gerekiyordu.

Metresinin onu son kez gördüğünden haberi yoktu, mışıl mışıl uyuyor ve dün gece yaşadığı rüya gibi hayatın devamını yaşıyordu uykusunda. Uyandığında bu hayırsız adamın ondan kilometrelerce uzakta olacağından da, yanındaki adamın bir katil olduğundan da habersizdi. Gerçi onun için fark eder miydi, orası da belirsizdi...

Yataktan sarsak adımlarla çıkıp şiddetle sallanan rakı şişesini komodine koydu. Bu kadın ortaya çıkmasın diye birilerinin ölümüne sebep olmuştu adam. Şimdi onu öylece bırakıp gidecek oluşu ona garip geliyordu. Gerçi, her zamanki gibi her şeyin sebebi bencilliğiydi. Metresinin ortaya çıkması demek, kayınpederinin onu yer yüzünden silmesi demek olurdu. İşini, karısını hatta kızını kaybedecek olması bile belki çok sorun değildi ama canı... Canı kıymetliydi.

Derin bir nefes alıp düzgün çalışmayan kafasına bir iki kere vurdu. Ne yapsaydı not falan mı yazsaydı şu kadına? Değer miydi?

Değmez. Başını sokacak bir yer veriyorum diye benim yanımda. Beni sevdiğinden değil.

Yerden aldığı pantolonunu üzerine geçirip küçük eve bir göz gezdirdi. Dün gece bu kadına hayatının en şatafatlı gecesini yaşatmış, patronunun sus payı olarak verdiği paranın bir kısmını da dolabın içine koymuştu. Bu kadın için yapması gerekenden fazlasını bile yaptığını düşünerek arkasına bir kere daha bakmadan evden çıktı.

Artık asıl evine gitmesi, onu boğan ailesine uzaklara gitmeleri gerektiğini söylemesi gerekiyordu.

Aptal kafam. Diye düşündü kendikendine. Rakıyı neden orada bıraktım ki?

GÜNEŞ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin