Umarım bölüm hoşunuza gider. Sizden ricam bir yorumla bunu dile getirmeniz..
Lütfen VOTE ve YORUM ları unutmayın :)
Aşk, toplum tarafından abartılan ve gerçek olmayan bir olgudur.
Aşk denilen şeyin bitmesi için ufacık bir kıvılcım yeterlidir. Geçim sıkıntısı, birkaç fikir uyuşmazlığı ya da ne bileyim işte... Talihsiz bir kaza sonucu dış görünüşünde meydana gelen bazı değişimler. Kimse kimseyi sonsuza kadar sevemez, ya da kimse kimseye ilk görüşte tutulmaz. Yine de, herkes filmlerden fırlama bir aşkın hayalini kurar. Dünyanın en güzel ve en yoğun duygusu olduğuna inanır, o büyülü anı yaşamak ister... Öyle büyüktür ki, tek kişilik değil de iki kişiliktir. Bir kişinin kalbi onu kaldırmaya yetmez.
Peki ya nefret? Nefret de bu kadar büyük bir duygu mudur? En büyük nefreti, aşık olduğunuz kişiye duymaz mısınız? Yeterince değer vermediğiniz birine besleyemeyeceğiniz kadar ağırdır nefretin yükü. Ancak aşka yakışır. Aşkınız o kadar büyüktür ki, o kişi kalbini de alıp uzaklaştığında kendi küçük kalbinize sığdıramadığınızı fark edersiniz. İşte o zaman onun yerini nefret alır. Çürümüş meyve gibidir. Bir kilo muzu sığdıramadığınız için onu çürütür, öyle saklarsınız.
Bu demek oluyor ki, ben Kasıntı'dan sandığım kadar nefret edemezdim. Göğsüm ona duyduğum sinirle ne kadar sıkışırsa sıkışsın, hepsinin altı boş olmalıydı. O benim muzum olmadığına göre, saklamak için çürütmeme de gerek yok değil mi? Ona yalnızca, kızıyordum. Ya da ne bileyim... Sinir oluyordum belki. Ama nefret ediyor olamazdım. Böylesine yoğun bir duygu besleyecek kadar şey paylaşmamıştık ki onunla.
Öyleyse neden beynimin tek odağı Kaan'a duyduğum sonu gelmez bir sinir, bir ateşti? Okulu da, onu da, kendimi de yakasım vardı.
Derin bir nefes alıp hızla bedenimi ondan kurtardım ve birkaç adım geriledim. Neyse ki çantam elindeydi, evden almayı akıl edebilmişti. Kavga etmeden ve çantama el koymadan önce onu almak akıllıca olurdu. Sakin bir hamleyle çantama uzanıp elinden çektim ve sonra alev topuna dönmüş gözlerimi ona diktim.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?" sözlerim, hislerimi yeterince yansıtamadığında sinirle dudağımı ısırdım. Kafamdan geçen binlerce şeyi nasıl dökecektim ki söze?
"Birbirimizden nefret ediyoruz, bir daha konuşmayalım diyen sen değil miydin? Okulda gözüme görünme diyen... Karşıma çıkma diyen! Gecenin bir yarısı beni bilmediğim bir yerde bırakıp gittin! Bipolar mısın?" Kaan elini Tolga'nın arabasından çekmiş, kıstığı gözleriyle ve kasılmış çenesiyle beni dinliyordu. Sürekli bir şey söyleyecekmiş ama söyleyemiyormuş gibi bir hali vardı ve canımı çok sıkmaya başlamıştı. Bir an önce yurda, sonra da derse gitmem gerekirken nelerle uğraşıyordum! Uzaklaşmak için bir şeyler söyleyeceğim sırada arabanın şoför kapısı açıldı. Tolga arabadan çıkıp elini arabanın üzerine koydu ve gözlerini Kaan'a sabitledi.
"Yardıma ihtiyacın var mı?" dedi gözlerini ondan bir an olsun almadan. Kaan'ın saçmaladığını anlamış olacak ki oldukça sert bakıyordu.
"Sorun yok Tolga. Teşekkür ederim. Sonra görüşürüz." Tolga bir süre öylece Kaan'a bakmayı sürdürdü ama sonrasında başını eğdi. Onu da bu saçmalığa dahil edip sinirlerini bozmak istemiyordum. Yeterince yük olmuştum zaten. Tolga arabayı çalıştırıp okula doğru ilerledikten sonra bakışlarımı çevremde gezdirdim. Meraklı gözler ikimizin üzerine dikilmişti çoktan. Sinirle dudaklarımda gezdirdim dilimi ve kollarımı göğsümde topladım.
"Dikkat çekiyoruz. Beni arabadan neden indirdin? Ne istiyorsun Kaan?" İsmini duymak yine irkilmesine sebep oldu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra yüzüne sahte olduğu belli olan bir gülümseme yerleştirdi. Her zamanki ukala gülümsemelerinden biriydi bu. Bir süre öylece bana bakıp düşündükten sonra hayatımda duyduğum en saçma şeyi söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KARASI
Literatura FemininaDaha ne kadar saklayabilir yaralarını o soğuk kişiliğinin ardında? Nereye kadar saklayabilir geçmişini? Daha ne kadar aşağılayabilir onu, ne kadar nefret ettirebilir kendinden? Ne kadar uzaklaştırabilir? Güneş, her zaman ısıtır mı dokunduğu teni? Pe...