Elimden geldiğince çabuk ekledim. Lütfen, vote ve yorumları unutmayın!
İki farklı kutu düşünün; şekilleri, renkleri, içerikleri, boyutları birbirinden farklı. Sizden birini seçmeniz isteniyor. Kiminiz renge, kiminiz şekle, kiminiz boyuta bakacaksınız. Çünkü içinde ne olduğuna dair en ufak fikriniz yok. Peki, nasıl oluyor da dünya nüfusunun yüzde doksanı dış güzelliğe önem vermiyor o zaman? Dış güzelliği sadece yakışıklı ya da güzel bir yüz olarak düşünmeyin. Kimini rengin, kimini şeklin cezbetmesi kadar çeşitlidir dış güzellik de. Kimi uzun boy kimi kısa boy sever, kimi esmer kimi sarışın, kimine zayıf olmalıdır kimine ise biraz dolgun… sonuçta, ilk kez gördüğünüz insanların içine dair hiçbir şey bilmiyorsunuz. Peki dünyadaki insanların yüzde doksanının çeşitli konularda yalan söylediği bir dünyada insanlara güvenmek ne kadar doğru? Samimiyetin sıfır, çıkarlarınsa maksimum olduğu bir dünya… “Seni asla bırakmayacağım.” Size ne kadar doğru geliyor?
Bir insanın sizi bırakması için kendi canının yanması yeterlidir. Ne zaman ki onu üzecek bir şey yaparsınız, o zaman geriler. Çünkü sizi koşulsuz şartsız sevecek tek insandır anneniz. Böylesine çıkarcı ve sahte bir dünyada arkadaş edinmemi nasıl bekleyebiliyorsunuz? Bir gün beni kolaylıkla bırakıp gidebilecek birine nasıl koşulsuz şartsız güvenebilirim? Kendi annemin bile beni babamın elinden almadığı bir dünyada, kan bağımın olmadığı insanları nasıl ailem olarak benimseyebilirim?
Ağacın altında Tolga’nın dersten çıkmasını beklerken, onunla arkadaş olmamı söyleyen masum Güneş’i bıçaklayarak öldürmüştüm. Geçen uzun dakikalar boyunca her zaman yaptığım gibi yerden teker teker çimleri koparıyordum. Hoşlanmadığım, ancak bırakamadığım bir alışkanlığımdı. Bir süre daha bekledikten sonra mühendislik binasından çıkan insanların arasından Tolga’yı zorlukla da olsa görebilmiştim. Birkaç kez el salladım ancak Tolga hariç herkes üstüne alındıktan sonra bunu yapmamın bana herhangi bir yarar sağlamadığını görmüş oldum. Tolga aradaki yüz metreyi hızlı adımlarla yürüdükten sonra başını benim olduğum tarafa çevirdi ve yanıma doğru gelmeye başladı.
“Seni dinliyorum.” Tam karşıma oturup bağdaş kurdu ve gözlerini bana dikti. Renkli gözleri o kadar şüpheci bakıyordu ki, şuan birini öldürdüğümü söylesem buna hazırdım diyeceğini hissediyordum.
“Kasıntı’nın pek de tekin olmayan birkaç kişiyle işleri var. Onlardan kaçmaya çalıştığı bir an bende oradaydım. Kaçma işine beni de dahil etti ve o eve gittik. Oradan alması gereken bir şeyler vardı. Aramızda soğuk bir savaş var. Aslında, pek soğuk olduğunu da söyleyemeyeceğim. Sürekli birbirimize hamleler yapıp can yakıyoruz. Yaptığı son hamle, beni müzik yarışmasına katmak oldu. Bende ona karşılık vermek istedim. Eve gittiğimizde birkaç dosya görmüştüm, o dosyalara bakmama izin vermemişti. İçlerinde önemli bir şey olduğunu düşünüp bunu ona karşı kullanmak istedim ancak o dosyaları asla kullanamam. Kaan gibi bir öküz bile bunu hak etmiyor.” Bir çırpıda olabildiğince ayrıntı vererek söylemem gereken her şeyi söyledim ve ağaca sırtımı yasladım. Tolga başını anladığını destekler nitelikte birkaç kez ağır ağır salladı.
“Dosyanın içinde ne olduğunu çok merak ettim doğrusu.” Söylememi ister gibi yüzüme bakıyordu.
“Üzgünüm, içinde ne olduğunu söylemek bana düşmez. Bu konuyu daha fazla dillendirmek istemiyorum. Karşılığında o yarışmaya katılmayacağım ve bu mesele de burada kapanacak. Artık Kaan’la savaşmak istemiyorum.” Yerden ellerimle destek alarak ayağa kalktım ve gitmek için hazırlandım. Tolga da peşimden kalkıp yanımda yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KARASI
ChickLitDaha ne kadar saklayabilir yaralarını o soğuk kişiliğinin ardında? Nereye kadar saklayabilir geçmişini? Daha ne kadar aşağılayabilir onu, ne kadar nefret ettirebilir kendinden? Ne kadar uzaklaştırabilir? Güneş, her zaman ısıtır mı dokunduğu teni? Pe...