9.Bölüm
1K olmamızın şerefine, hemen yeni bölümü yazdım :) sayımızın arttığını görmek beni ne kadar mutlu ediyor anlatamam. Yorumlarınızı ve vote'larınızı eksik etmeyin lütfen.
:)Hayatınızda bazı anlar olur. Ömrünüzün geri kalanında o anı kafanızda tekrar tekrar canlandırdığınız, aklınıza her geldiğinde yarım yamalak gülümsediğiniz ya da var gücünüzle sövdüğünüz, nedensizce birçok alakasız şeyde bile o anı gördüğünüz anlar.
Kimi zaman değer verdiğiniz insanın dudaklarının arasından kaçıp kurtulan tek bir kelime, kimi zaman da baş düşmanınızın kabuslarınızı süsleten silueti... Peki onları bu kadar önemli yapan nedir? Koca bir ömre paylaştırmanızı, düzenli aralıklarla hatırlamanızı sağlayacak kadar değerli kılan nedir onları?
Elimde tuttuğum telefona gözlerimi dikmiş yolun ortasında boş boş bekliyordum. Evden en fazla birkaç kilometre kadar uzaktaydım ve telefon çekiyordu. Bunu dakika başı telefonunu kontrol eden Kaan gözden kaçırmış olamazdı değil mi? Sonuçta, tek amacı sinyal var mı yok mu onu kontrol edebilmekti. Bir türlü anlam veremiyordum. Yürümek mi istemişti? Dosyayı gördükten sonra ev ona dar gelmeye başlamıştı belki de. Sıcak basıyordu ya da yer ayaklarının altından kayıyordu belki. İyi ama bunu bana neden söylememişti ki? Ayrıca telefonu elimden çekip almasaydı, sinyal olduğunu çok daha önce fark edebilirdim. Sinirle başımı sallayarak yürümeyi sürdürdüm.
Eve ayrılan biçimli yolun önüne kadar yürüdüm ve etrafıma bakınmaya başladım. Şimdi ne yapmalıydım? Gururumu hiçe sayıp yüzsüz gibi arabanın önünde onu bekleyebilirdim ya da beni bir köşede öldürmeyeceklerini umduğum düzgün bir ailenin arabasına binebilirdim. Sabahın dördünde nerden görecektim ki içerideki aile mi yoksa bir seri katil mi? Üstelik üzerimde Kaan'ın saçma sapan kıyafetleri vardı. Şu sport şortu gibi olan hani! Bu şekilde bir arabaya binersem yanlış anlaşılacağım çok açıktı.
"Allahın belası herif. Kendini bir halt sanıyorsun değil mi? Her şeyi bildiğini sanıyorsun! O arabada bir seri katil de olsa otostop çekeceğim!" avazım çıktığı kadar bağırdıktan sonra derin bir nefes aldım ve kendime gelebilmek için başımı birkaç kez sağa sola salladım. Kaan beni korkunç bir insana mı dönüştürüyordu yoksa hali hazırda böyleydim de onu mu ortaya çıkarıyordu?
Ellerimle dağılmış saçlarımı düzeltip hızlı adımlarla evin arazisinden çıktım ve bir kere daha ana yola adımlamaya başladım. Yol ayrımını biraz geçtikten sonra kollarımı bedenime sarıp beklemeye başladım. Yoldan geçen arabaların muhtemelen yüz elli ile gidiyor olmaları bir yana, yola yaklaşıp el kol hareketi yapacak cesareti bir türlü kendimde bulamıyordum. Gecenin ayazı vücudumu yaprak gibi titretirken sallıyor olmam gereken ellerimi bedenime dolamıştım bile çoktan. Hava, otoyola çıkınca daha da mı soğumuştu ne?
"Piç kurusu." Sinirlerim olabilecek en feci şekilde bozulmuşken yere çöktüm.
Düşün, Güneş. Düşün!
Elimi montun cebine atıp Kaan'ın bana verdiği telefonu çıkardım. Kayıtlı numaraların hiçbiri işime yaramayacağından, donmaya yüz tutmuş beynimi çalışması için zorlamaya başladım. Bir şekilde Tolga'ya ulaşabilirsem, belki o beni alırdı buradan... Otostop çekmekten iyiydi. Cesaret edemiyordum ki! Öldürülmem garanti gibi bir şeydi, nasıl cesaret edecektim?
Dijital bir çağda yaşıyor oluşumuzun nimetlerini kullanmam gerekiyordu. Bir şekilde Tolga'ya ulaşırsam sonrasında Kaan'a hayatı zindan etmenin bir yolunu bulurdum ne de olsa. Ayrıca... Madem o kadar meraklıydı arkadaşım olmaya, o zaman bana yardım ederdi değil mi? Sonuçta arkadaşlar böyle günler içindi. Yani, öyle bir şeydi herhalde. Çok bildiğim bir konu değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ KARASI
Chick-LitDaha ne kadar saklayabilir yaralarını o soğuk kişiliğinin ardında? Nereye kadar saklayabilir geçmişini? Daha ne kadar aşağılayabilir onu, ne kadar nefret ettirebilir kendinden? Ne kadar uzaklaştırabilir? Güneş, her zaman ısıtır mı dokunduğu teni? Pe...