3 gün arayla dayanamayarak yine yeni bölüm atıyorum.
Normalde bu hikayeyi yazarken her hafta yeni bir bölüm yayınlayacağım diye düşünüyordum ama dayanamıyorum ben :D
Neyse...
Multimedia'da gördüğünüz kişi tabii ki Olivia Hoggard!! :)
Bu bölümde feci gelişmeler olacak o yüzden dikkatle okumanızda feci bir fayda var :)
Keyifli okumalar dilerim :)
Yorum yapmayı unutmayın :D
---------------------------------------
BÖLÜM -7-
"Yok artık!" Olivia'nın bu tepkisiyle tüm gözleri ona çevrilmişti. Her zaman üzerine dikilen bir çift göz artık üç olmuştu. Herkes ona böyle bakarken bir şeyler uydurmalıydı fakat arkada gülmemek için yanaklarını şişiren genç adam bunu zorlaştırıyordu. "Şey... Şalım. Şalımı odamda unutmuşum, izninizle." Arkasını dönüp merdivenlere ilerlerken Hickman onu kolundan yakaladı.
"Üzerinde zaten bir ceket var, neden şala ihtiyacın olsun Olivia?" diye sorduğunda genç adam kendini tutamayıp gülmeye başladı ve bu yüzden Bay Welch tarafından dirseği ile dürtüldü.
"Ah, tabii ya... Üzgünüm." "Şu düştüğümüz duruma bak. Ah, tabii ya beni kimse görmüyordu."
"Bu kızım Olivia, Olivia Hoggard."
Michael Welch sonunda bir adım geriye çekilip oğlunu öne çıkardı. "Ve bu da benim oğlum Spencer Benedict Welch."
"Demek adı bu..." diye geçirdi içinden Olivia. Genç adamın hafif dalgalı saçları vardı ve hiç düzgün durmuyordu daha çok uğraşmaya değmez bir saç stiliydi. Etrafı tarayan mavi gözleri cam gibi parlıyordu ve yeni çıkmaya yüz tutmuş kirli sakalları onu çekici göstermişti. Üzerinde lacivert kot pantolonu, onun üzerine geçirmiş olduğu gri tonlarda bir kazak vardı ve elinde de kazağıyla aynı tonlarda bir ceket tutuyordu.
Ama yine de onda bir şeyler eksikti her ne kadar gözleri değerli bir mücevher gibi parlasa da dalgındı, etrafı incelerken sanki aradığı şeyi burada bulamamış gibiydi.
"O halde ne diyeceğim biliyor musun Olivia? Merak etmesen de söyleyeyim: Defolup gitmesini söyleyeceğim!"
Olivia bu bakışlara sinirlenmişti, sevgili içsesinin de dediği gibi eğer istediği şeyi bulamamışsa çekip gitmeliydi böylece Olivia'da canının istediği gibi dışarı çıkar ve parka giderdi. Gözlerini ondan çekip Michael'a baktı. Bu umursamaz çocuğa ters bir şekilde –her ne kadar baktığı kişi babası olsa da- gayet ilgiliydi. Gözlerinin etrafında çok fazla kırışık vardı ve dişleri her güldüğünde bembeyaz parlıyordu, yeniden yapılmış olduğu çok açıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABASININ KIZI
Teen Fiction. Yıkılmamak için ayakta zor duran kulübenin içine doğru biraz daha ilerlerken sonunun geldiğini anlamıştı. Tahta masaya dayanıp hemen ilerde ki sandalye ile bakıştı, onu alabilirdi. Ona ulaşabilirse hayatını kurtarabilirdi. Önündeki heybetli ad...