Yeniden merhaba :)
Uzunca bir vakit oldu ama buradayım keyifli okumalar dilerim :)
Multimediada ki resim Hickman ( okuyamayanlar için "Hikmın") karakterinin bağırış hünerlerini gösterdiği bölümden :D
BÖLÜM -3-
"Uyuduğuna eminsin değil mi?"
"Evet, Lily." Elliyle çabuk olmasını işaret etti. "Şu kurabiyeleri çabuk hallet de uyanmadan gideyim."
"Bak seni görürse ben bu işin içinde yokum, anlaşıldı mı küçük hanım? Başımın belaya girmesini istemiyorum."
"Tamam, Lily'm."
Olivia o sabah erkenden kalkmış, annesinin mezarına gitmek için üzerini hemencecik değiştirmişti. Üzerinde haki yeşili bir pantolon ve kendisine yeni hediye edilen siyah bluzunu giymişti. Üzerinde tahmin ettiğinden de iyi durmuştu, siyah bluz üzerine tam oturmuş beline gelen yerde bir çan şeklini almıştı. Ceketini de eline aldıktan son kapıya yöneldi.
"Bu saatte nereye gidiyorsun Olivia?" seslenen babasıydı.
Olivia bir ayağı içerde diğeri dışarda öylece kalakalmıştı. Babası nereye gittiğiyle neden bu kadar ilgileniyordu ki? Sadece o istediğin de mi dışarı çıkacaktı yani?
Yavaşça arkasını döndü ve merdivenlerde dağınık saçları, çizgili pijamaları ve kuşağı yerde sürünen sabahlığı ile cevap bekleyen babasına baktı. Yüz ifadesine bakılırsa istemeyerek uyanmış ve fena halde diken üstündeydi. Olivia ne derse desin suçlu durumuna düşeceğinin farkındaydı ama sonuna kadar direnecekti.
"Günaydın babacığım!" Hickman'ın kaşları saniyesinde saçlarıyla buluşarak havaya kalktı. Olivia isteyerek yapsaydı bu kadar pot kıramazdı. "Babacığımda nereden çıktı Olivia? Direk bir işler karıştırıyorum deseydin!" dedi içindeki çatık kaşlı cesur kız. Olivia ise içinden kendine ağza alınmayacak küfürler etmeye başladı. Ne diye babacığım demişti ki, o baba kelimesini bile kullanmazdı.
"Babacığım mı?"
"Evet, bugün nasılsın?"
"Nereye gidiyorsun dedim, Olivia. Babacığım dediğine göre benden saklamak zorunda kaldığın bir şey yapmaya gidiyorsun."
"Ne alakası var?" yapmacık bir gülümseme yollarken bir şeyler düşünmeye çalıştı. "Ben şeye gidiyorum, şeye... Ee... KOŞUYA!" "Fazla mimik kullandın ve üzerindeki kıyafetlerle alakasız bir yer söyledin yakalandın!" sesi istemsiz yüksek çıkmıştı ve şimdi içindeki cesur kıza da küfrediyordu. Bu sırada elindeki poşeti arkasına saklamaya çalıştı ama bu hareketiyle babasını gözü direk oraya sabitlendi.
"Demek koşuya..."
Hickman yavaş adımlarla merdivenlerden indi ve aynı yavaş adımlarla kızına doğru yürüdü. Bu yürüyüş bilerek yavaşlatılmıştı. Bu yürüyüş ölüm saçmak için yavaşlatılmıştı, avına yaklaşan yırtıcı bir hayvanın yürüyüşüydü bu ve Olivia ölüm kendisine yaklaşıyorken içindeki cesaretli kızdan yardım dileniyordu.
Peki, yeri geldiğinde emirler yağdıran kıza ne olmuştu o da mı pes etmişti?
Hickman elini uzatıp poşeti öne doğru çekti ve içine baktı. Olivia ölümü beklerken kılını bile kıpırdatamadı.
"Çok garip... Bana tedirgin bir şekilde baba diyorsun, üzerinde dar bir kot pantolon varken ve elinde içi kurabiye dolu poşetle karşımda dikilirken koşuya gideceğini söylüyorsun. Bu çok garip! Sence de garip değil mi Olivia?" kahkaha atmaya başladı ve bu kesinlikle iyiye işaret değildi. Birden gülmeyi kesip evin içine döndü ve mutfağa doğru bağırdı. "Lily, çık şu mutfaktan!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABASININ KIZI
Ficção Adolescente. Yıkılmamak için ayakta zor duran kulübenin içine doğru biraz daha ilerlerken sonunun geldiğini anlamıştı. Tahta masaya dayanıp hemen ilerde ki sandalye ile bakıştı, onu alabilirdi. Ona ulaşabilirse hayatını kurtarabilirdi. Önündeki heybetli ad...