Aile... Keşke beş kelimeden oluşan içi boş bir kavram olmasaydı benim için. Keşke tüm benliğimi bağlayabileceğim uğruna tüm olumsuzlukları yok sayabileceğim bir kavram olsaydı. Keşke...
Benim çekirdek ailem beş kişiden ibaretti. Annem, baba, abim, ablam ve son olarak doğduğum her güne lanet eden ben. Ailesinden arkasına bakmadan kaçan korkak bir ucubeydim. Benim hikayem basitti. Babası tarafından sevilmeyen bir kız tüm saflığıyla her şeyini hak etmeyen bir mikroba adar ve hayatı kayar. Mutsuz son.
Baba bir ailenin temelidir bana göre. Temeli sağlam olmayan inşalar hezeyana mahkumdur. Bizim ailemiz hezeyana uğradığını kabul etmeyip kendini kandırmaya devam ediyordu. Şiddetli kavgaların ardından hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlardı. Onca hakaret nereye giderdi? Onca küfür, onca kırgınlıklar nasıl bir anda yok olurdu?
Ekrandaki isim içimdeki hezeyanın diğer adıydı. Abim... Onun bana bir öf dediğini bile hatırlamıyorum. Ama Pars'ı öğrendiğinde bana attığı tokat hala hatırladıkça yanağımı sızlatır. Ayrıldığımda ise... Hatırlamak dahi istemiyorum.
"Alo." Sonunda pes edip telefonu açmıştım. Yanımda benim her anımda destek olan Eren Ekin Okumuş tüm dikkatiyle bana bakıyordu. Birazdan beni toparlayacaksın Eren, hazır ol. Yine senin tüm iyi niyetini sömüreceğim.
"Elif?" Elif yok. Buyurun ben Elisa. Boğazımı ayıkladım. Yıkıldığını kimseye belli etme. Düşene bir tekme de başkasından atıldığını ben ailemden öğrenmiştim. Ne acı, herkes için aile sarıp sarmalayıcı olurken benim canım ailem yaralarımı açan taraftaydı.
"Efendim?" Onlara yabancı bana yakın gelen bir tonlamayla konuşmuştum. Dile kolay seneler boyunca bir başıma, daha doğrusu ailemden uzakta paramparça bir halde savrulmuştum.
Nankörlük edemem, dayım ve ailesi beni öz kızlarından ayırmadılar hiçbir zaman. Gideceğim zaman da en çok onlar karşı çıkmıştım. Annemin ağlayışları, yalvarışları kulaklarımda her daim çınlasa da o, yaptığı hatanın bedelini ödemeye kendine layık görürken bizi de kendisiyle cehennem çukuruna sürüklemişti.
Annem zamanında dayımı ve dedemi dinlemeyip babamla kaçmış. İlk zamanlarda babam çok sıkıntı çıkarmasa bile seneler geçtikçe içindeki zehri gıdım gıdım dışarı çıkarmaya başlamış. E tabi dedem ve dayım anneme küs, annem kimsesiz, babam kendine muhtaç olduğuna emin olunca başlamış eziyetlere.
"Sen beni dinliyor musun?" İrkilerek düşüncelerimden sıyrıldım. İnsanlarla yaşamaktan çok düşüncelerimde boğulmayı tercih ettiğimden beri dalıp dalıp giderim. Konuşulanları duymam, insanları fark etmem bile.
"Dalmışım." Dedim abime. Sustuk bir süre. Annemle senede bir iki sefer konuşsak bile abimle senelerdir konuşmuyorduk. Telefonunu açmamıştım hiç, mesajlarını silmiştim okumadan.
"Bir insan susmayı bile özler mi? Seninle susmayı bile özlemişim." Dedi abim. Boğazım düğümlendi. Sesini özledim abi. Sesin kışın ortasında elektrikli battaniyeyle ısınmış yatağa girmek gibi... Bayram sabahları gibi... Çok başkaydı.
"Annemle mi konuştun?" diye sordum. Boğazını temizledi. Büyük ihtimalle su içti. Abim gergin olunca yerinde duramayan biriydi. Sürekli boğazını ayıklar, gıcık olmuş gibi öksürür, su içerdi. Yengem Yeşim'e açılmaya karar verdiğinde bir hafta alıştırma yapmıştık. O zaman da aynı böyleydi.
"Evet. Babam yine yapmış yapacağını." Dedi. O öyle biri abi. Hep aynıydı. Önemli olan senin zamanında beni korumandı. Korudun da çoğu zaman. Ama işte! O son yaptığın tüm yaptığın iyilikleri yıktı be abim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR KOKUSU (Tamamlandı)
General FictionDram kategorisinde 24. Sırada- 14.05.2018 Kitapları mesken tuttum ben. Kaçtım. Yüreğimdeki ağırlıklardan kaçtım. Sahte gülüşlerden kaçtım. Seviyorum diyen yalancılardan kaçtım. Kitaplara sığındım. Hayal dünyasının temiz yalanlarını gerçek dünyanın p...