Bölüm 17
Haberi aldıktan sonra vakit kaybetmeden yola çıkmıştık. Zaman yorganlara sarılıp izole edilme zamanı değildi. Ağlayıp sızlanmama bile izin yoktu. Benden düşmemi bekleyen hayata inat dimdik ayakta duracaktım. Artık kaçmak yoktu. Artık sızlanmak yoktu. Ağlamak yoktu. Kaçmak hiç yoktu! Ben kaçtıkça çevremdekiler zarar görüyordu.
Pars'a karşı dirençli durmak zorundaydım. Her ne kadar ödümü koparsa da bunu ona belli etmediğim sürece bilemezdi. Beni söndüreceğini sanan Pars, çok yanlış ata oynamıştı. Ben, bana verilen zarara susardım, sevdiklerime verilen zararda ise... Vay sevdiklerime zarar verenlerin başına!
Erkan amca Pusat'ı, Başak'ın telefonundan aramış. Pusat anlayışsız ailemin beni sürekli arayıp rahatsız etmesi yüzünden telefonu elimden almıştı. Bana ulaşmak için Pusat'ı arıyorlardı. Erkan amca da bana ulaşamayınca Pusat'ı aramış.
Hastaneye ulaştığımızda Pusat'ı beklemeden arabadan indim. Haberi aldığımdan beri tarifi olmayan bir acı ve öfke tufanına tutulmuştum. Öfkemin yakıcı tadını ağzımda hissediyordum.
"Elif!" Pusat'ın bana seslenmesini umursamadım. Hızla girişe doğru ilerlemeye devam ettim. Bana yetişmesi çok vakit almadı. "Elif!" Durdum ve ona baktım. "Ekin'in ailesi seni iyi karşılamayabilir. Beraber girelim." Dedi Pusat. Arabaların park ettiği yere baktığımda gizlendiğini düşünen şerefsizi gördüm motorunda. Tekrar Pusat'a baktım.
"Onlar benim ailem." Dedim. "Söyleyecekleri her şeye razıyım." Diye devam ettim ve ona sarıldım. "Pars burada, güvenliği arttır." Yanağını öpüp ayrıldım ondan. "Güvenliği arttır! Karşısına çıkma bir de senin başında bekleyemem." Dedim. Pusat hışımla etrafına bakınmasını fırsat bilerek içeri geçtim. Danışmadan Ekin'in yerini öğrenip gittim. Koridorda ellerini yüzüne kapatmış Başak'ı gördüğümde bacaklarımdaki güç çekilmişti. Adım atamadım. Dengede bile zor durdum. Tanıştığımız günden itibaren ilk defa onu çökmüş görüyordum.
"Elif?" Duyduğum sesle arkama döndüğümde tedavi arabasıyla Nehir'i gördüm. O burada mı çalışıyordu? "Burada ne işin var? İyi misin?" diye sordu. Beyaz hemşire forması giymişti. Saçlarını özensiz bir topuz yapmıştı. Gözleri yorgunluktan ışığı sönmüştü. Yine de dinç durmaya gayret ediyordu.
"Ekin burada." Dedim. "Ona geldim." Kaşları havaya kalktı.
"Eren Ekin Okumuş mu?" diye sordu.
"Evet." Dedim. Dudaklarını kemirdi. Ona o mu bakıyordu? "Hemşiresi sen misin?" diye sordum. Başını aşağı yukarı belli belirsiz salladı. "Durumu nasıl?" diye sordum. Nehir cevap verecekken Başak'ın sesini duydum.
"Elisa!" Başak'ın seslenmesiyle ona döndüm. Hızla gelip bana sarıldı ve ağlamaya başladı. "Çok şükür geldin. İyi misin?" diye sordu sakinleşince.
"Daha iyi günlerim olmuştu." Dedim dürüstçe. "Ekin'in hemşiresinden durum hakkında bilgi alıyordum." Nehir'e baktım.
"Hasta yakını burada." Dedi. "Ben tedavilere gidiyorum. Birazdan Ekin Bey'in tedavilerini yapmaya geleceğim." Dedi ve kaçarcasına gitti. O kadar mı kötüydü?
"Başak o kadar mı kötü?" diye sordum. Hayatımda ilk defa bana yalan söylenmesini diledim o an. Ekin'in benim yüzümden acı çekmesine tahammül edemiyordum. Yeterince benim tarafımdan acı çekmişti bir de ruh hastasının ona zarar vermesine katlanamazdım.
"Bugün daha iyi." Dedi. Kaşlarım çatıldı. Zaten bugün hastaneye kaldırılmamış mıydı?
"Bugün derken?" diye sordum. "Ekin kaç gündür hastanede yatıyor ki? Daha üç gün önce yanımdaydı!" dedim. Başak burnunu çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAĞMUR KOKUSU (Tamamlandı)
Ficción GeneralDram kategorisinde 24. Sırada- 14.05.2018 Kitapları mesken tuttum ben. Kaçtım. Yüreğimdeki ağırlıklardan kaçtım. Sahte gülüşlerden kaçtım. Seviyorum diyen yalancılardan kaçtım. Kitaplara sığındım. Hayal dünyasının temiz yalanlarını gerçek dünyanın p...