10. Bölüm: Rüya

1.8K 116 4
                                    

Soğuk... Hava o kadar soğuk ki dışarıyı izlediğim pencerenin arkasından bile bunu hissedebiliyorum. Buğulanmış camı sürekli silmek zorunda kalıyordum dışarıyı daha net görebilmek için. Nerdeyim, bilmiyorum. Ama her nerdeysem çok güzel bir yerdeyim.

Kimin olduğunu bilmediğim yatağa uzanıp tavana bakıyorum. Tavan camdı. Yağan kar taneleri yavaş yavaş cama düşüp eriyordu. Bu... Bu çok güzeldi.

Sonra birden yağmur yağmaya başlıyor. Önce yavaş yavaş dökülüyor cama ama sonra birden etkisini arttırıyor. Öyleki cam kırılacak diye korktum bile. Daha önce yağmurun hiç bu kadar güzel olduğunu düşünmemiştim. Resmen yağmurun geldiği ve bittiği noktayı görüyordum.

Gülümseyerek gözlerimi kapatıp açtığımda birden güneş açtı. Tam tavandaki camı kaplayacak şekildeki gökkuşağına gülümsedim. Allahım, burası çok güzeldi. Dört mevsimi net bir şekilde görebileceğin hatta hissedebileceğin bir yer.

Yataktan kalkıp etrafa baktım. Odada yatak ve kitaplık dışında hiçbir şey yoktu. Tam da ihtiyacımın olduğu gibi. Ama neresiydi burası? Kimin odasıydı? Nerdeydim ben?

"Mina?" İsmimi duymamla etrafıma bakındım. Hiç kimse yoktu. Enteresan olan bu odanın kapısı da yoktu. "Mina?" Kimdi bu bana seslenen. Sesi tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordum. "Mina?" Birisi omuzuma dokununca arkamı döndüğümde kendimi yatağımda buldum.

"Ahh, rüyaymış!" diye inledim ellerimi saçlarımın arasından geçirirken. Ama ne rüyaydı be. "Günaydın, anne."

"Günaydın, kızım" dedi gülümseyerek. "Rüyanın en güzel yerinde uyandırmak istemezdim ama geç kalacaksın."

"Tamam anne, kalktım" dedim ve pikeyi üzerimden atıp kalktım. Odamdan çıkıp banyoya girdiğimde üzerimdekileri çıkarıp sepete attım. Duş kabinine girip suyu açtığım anda kendime gelmiştim.

Bugün Canan hanımlara gidecektim. Aslında çarşamba ve pazar günleri gidiyordum ama çarşamba günü yani yarın davetleri olduğu için bugünden çağırmıştı. Yarın kafeye gidecektim.

Bir haftadır ordan oraya koşturup duruyordum. Yorulmuştum. Cidden yorulmuştum ama başka çarem yoktu. Annemin durumu çok daha iyiydi ama doktora görünmediği için çok ağır şeyler yapmasına izin vermiyordum. Haftaya doktora gidecekti, bakalım ne diyeceklerdi?

Daha fazla oyalanmadan suyu kapatıp havluma sarındım. Saçlarımdaki suyu biraz havluyla aldıktan sonra kurutma makinesiyle kuruttum. Banyodan çıkıp tekrar odama döndüğümde dolaptan siyah pantolon ve beyaz sade bir tişört çıkardım. Çamaşırlarımı giydikten sonra onları da üstüme geçirdim. Saçlarımı tarayıp topuz yaptıktan sonra hazırdım. Çantamı alıp mutfağa geçtiğimde diğerleri çoktan oturmuştu.

"Günaydınlar, efendim" dedim sırıtarak Erenin yanağını sıkıp.

"Günaydın, ablacım" dedi o da gülümseyerek. Bugün yine ben bırakacaktım onu okula. Artık ordan binerdim otobüse.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra sofrayı toplama işini anneme bırakıp evden çıktık. Erenin elini tutup okula doğru yürümeye başladık. Bu evin bize tek yararı her yere yakın olmasıydı. Tamam, küçüktü, eskiydi ama idare ediyorduk. Her ne kadar o adamın olsa da başka gidecek yerimiz yoktu. Şu işler biraz düzelse daha güzel bir eve çıkabilirdik ama. Düzelmiyor işte.

"Abla, bana çikolata alır mısın?" diyerek elimi sallayan Erene baktım. Markete doğru çekiştirmeye başlamıştı bile. Gülümseyerek başımı salladım ve markete girip çikolata aldık. "Teşekkür ederim."

"Afiyet olsun, yakışıklım" dedim saçlarını karıştırırken. Okula yaklaştığımızı görünce bir köşeye oturup çikolatasını bitirmesini bekledim.

Kadere BakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin