Neşeli bir bölüm yazmaya çalışırken, yine hüzün satırlarının asi dalgalarında bocalayan yazarınızı maruz görün...
***
Bölüm içerisinde yazım yanlışları, kelime hataları ve anlam bozukları görürseniz lütfen o satıra yorum bırakmayı unutmayınız... Gözden kaçan hatalar olmuşsa şimdiden özür dilerim...
***
Keyifli Okumalaaaarrr...
***
"Ne? Tatil mi? Balayı gibi mi? Kaç gün? Nereye? Ay inanmıyorum bu harika bir haber..." diyen Asiye aşırı mutluydu. Az önceki üzgün halinden eser kalmamıştı. 'Rabbim ben istedim bir göz, sen verdin iki göz...' diyen Asiye içinden açmıştı ellerini şükrediyordu. Şu an Dilber hanımağaya bile sarılmak istiyordu. Hayatında hiç tatile gitmemişti ve ilk defa istediği gibi özgürce gezip eğlenebilecekti... İlk defa gezindiği, turlamaktan sıkıldı sokaklardan başka bir sokak görecekti...
Asiye tüm heyecanı ile bavul hazırlamak için odaya koştu. Aşağıda Cihangir'i beklediğini bile unutmuştu. Evden birkaç hatırasını getirmek için kullandığı kahverengi bavulunu çıkardı. Ufak ve eski bir davul olabilirdi fakat birçok eşyasını alımıştı içine. O yüzden Asiye hiç elini korkak alıştırmadı ve beğendiği tüm kıyafetlerini koydu. 1 hafta kalacağını düşünerek hergüne ayrı bir kıyafet hazırdı. Sonra sabah için ayrı akşam için ayrı kıyafet almaya karar vererek aldıklarıda ek birkaç parça kıyafet daha aldı. Asiye yaşadığı sevinçle hem türkü söylüyor hem de dans ederek türküsüne eşlik ediyordu. Asiye kendini kaptırmış giderken içeriye Cihangir girdi. Asiye Cihangir'i görünce yanına doğru sevinçle koştu ve boynuna sarılırdı.
"Cihangir tatile gidiyoruz... Hem de Mehmet ağa yollacak... Harika değil mi? Urfa'da hangi gelini kayınbabası tatile yolluyor ki... Ama Bozanların gelini Asiye gidecek... Bir tek o gidecek... Herkes ondan bahsedecek..." diyen Asiye aklına gelenlerle ayrıldı Cihangir den.
"Sen öğrendim mi nereye gideceğimizi?" diye sordu Asiye merakla.
"Evet babam aşağıda çalışma odasında söyledi." dedi Cihangir hafifçe tebessüm edip. Bu tebessüm biraz buruktu fakat Asiye bunu fark etmemişti bile.
"Nereye gideceğiz peki? İstanbul'a felan mı? Ay o büyük köprüyü de görecek miyim?" dedi Asiye heyecanını canlı tutarak.
Cihangir hafifçe başını hayır anlamında sallayıp gülümsedi. "Bir köprü göreceksin fakat bu İstanbul'daki olmayacak. Bizim babaanne tarafı Urfa-Halfeti'li. Yani orada babaannemin çeyizi olan arsalarımız, evlerimiz var. Arada gideriz... Ve babam Semih abim ile Leyla yengemide oraya tatil için yollamıştı. Bizde arada ailecek gideriz."
Asiye duyduklarıyla pek memnun olmadı. "Madem onları oraya yollamış, bizi farklı bir yere yollasaymışta bir farkımız olsaymış. Neyse... İstanbul'a da başka zaman gideriz. Sen Halfeti'yi anlat biraz... Güzel bir yer mi? Bu saklı cennet dedikleri yer değil mi?"
"Evet orası... Aslında sular altında kaşmış bir şehir..."
"Nasıl yani? Ne oldu sizin arsalar, evler? Sular altındaki şehiri mi gezeceğim? Hem hangi su? Nehrin suyumu?"
"Bildiğim kadarıyla Fırat nehrinin kenarında bulunan bir şehir. Fakat Birecik barajını yapılmasından sonra evlerin çoğu suyun altında kalmış. Buna rağmen hala güzel bir şehir. Ve Dünya da siyah gülün yetiştiği nadir yerlerden birisi... Bizim arsalarda gül yetiştirmek için kullanılıyor. İstersen orayı da gezeriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZN-Ü MASUMANE
Fiction généraleHüznün masumca, zalimce duyulanı olur mu demeyin... Olur... Kimi masumca içinde saklar hüznünü, kimi zalimce dışarı vurur! Hüzn-ü Masumane : Masumca Duyulan Hüzün *** Bir zihinsel engellinin eşsiz dünyasını keşif edip, bizde artık onun gibi Mavi'yi...