***
Yazarınız Keyifli Okumalar Diler
***
"Asiye.." diyerek karısının elinin üzerine elini koydu Cihangir.
Asiye ne kadar süredir öyle boş boş duvarı seyrettiğini bilmiyordu. Zihnin de kah düşünüyor kah kendini karanlık boşluğa atıyordu.
Cihangir bir kolunu Asiye'nin sırtına, diğerini de bacaklarının altına koyup onu kucağına aldı. Salonun balkonuna doğru taşıdı. Temiz hava alması gerekiyordu. Kucağındaki Asiye ile balkondaki sallanan sandalyeye oturdu. Karının başını göğüsüne yatırdı. Hava kararmak üzereydi. Şu hallerini birinin görmesi zorlaşacağı için daha rahat Asiye'yi kucağında tutuyordu. Galiba karısı ne yaptığının farkında olmadığı için onu durdurmuyor, kızmıyordu diye düşündü içinden.
Ardından Asiye'nin göğüsüne yasladığı başını usul usul okşadı. Bir yandan da sallanan sandalyeyi yavaş yavaş salladı.
"Bir varmış bir yokmuş..." dedi kısık bir ses tonu ile uzaklara bakan Cihangir. Ve ardından acele etmeden tane tane sözlerini sürdürdü. "Uzun zaman önce uzak diyarlarda güçlü bir kabile varmış. Bu kabilenin reisi bir kadınmış. Reis öyle güçlü öyle akıllıymış ki kimse onu yenemez, karşı çıkmaya cesaret edemezmiş. Ve bir zaman sonra bu kabile reisinin bir kızı olmuş.
Kızı öylesine güzel, öylesine narinmiş ki... Kabiledeki diğer insanların kızının yüzüne bakmasını yasaklamış. Onu diğer çocuklar gibi ne ava yolluyor ne de kılıç tutup güleşmesine izin veriyormuş. Birgün bu güçlü kabile reisinin düşmanları onca yıl yenemedikleri kadının bu zaafını öğrenmişler. Gecenin bir yarısı kabileye saldırmışlar.
Hazırlıksız yakalanan reis korkuyla kızının yanına koşmuş. Anne kızını korumak için savaşırken kızına kaçmasını, eline bir kılıç alıp kendisini savunmasını defalarca söylemiş. Hatta bunun için yalvarmış. Fakat kızı korkup bir türlü odasından çıkamamış, eline kılıcı alamamış.Ve sonunda aldığı bir darbe ile yere yığılmış.
Annesi ilk defa kızına öfke ile bağırmış. Koru kendini demiş. Onun yere düşmesi öyle yüreğini sızlatmış ki..
Kızı yavaşça kafasını kaldırıp yaşlı gözlerle annesine bakmış. Anne bu zamana kadar bana kendimi nasıl savunacağımı öğretmediğin ki demiş..
Annesi o zaman bunca yıl yaptığı büyük hatanın farkına varmış...""Ne şimdi bu..?" diye sordu Asiye kaşları çatık bir halde.
"Geçmişte de olmuş.. Kabile reisi de olsan herkes kendi hayatını korumayı öğrenmeli. Saklayıp korumak isterken güçsüz savunmasız bırakılmamalı... Ona kendini korumasını öğretmelisin..."
"Cihangir... Ne diyorsun sen.." dese de Asiye aslında çok iyi anlamıştı Cihangir'in demek istediğini.
"Çiğlem'e öğret, saklama diyorum.." dedi Cihangir sert ve ciddi bir ses tonuyla.
Bir süre düşünüp sessiz kalan Asiye, ağlamaklı bir ses tonuyla zar zor konuşabildi.
"Öğrenirken çok canı acıyacak.. Yıpranacak biliyorum.. Yapamam...""Bu acılar onu güçlü yapacak.. Asıl şimdi yapmazsan ileride senin yetemediğin yerde hiç savaşmadan yitip gidecek..."
"Deme öyle deme.." diyen Asiye elleriyle Cihangir'in göğüsüne vurmaya başladı. Ağlaması artmış çaresizlikten kıpkırmızı olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜZN-Ü MASUMANE
Ficção GeralHüznün masumca, zalimce duyulanı olur mu demeyin... Olur... Kimi masumca içinde saklar hüznünü, kimi zalimce dışarı vurur! Hüzn-ü Masumane : Masumca Duyulan Hüzün *** Bir zihinsel engellinin eşsiz dünyasını keşif edip, bizde artık onun gibi Mavi'yi...