Medya; BTS - Spring Day
Rose~
Önümden yürüyen Namjoon ve Jennie'yi kesmeyi bırakıp iç çektim. Onlar adına gerçekten çok mutluydum fakat Yoongi ile bir adım bile ileriye gidememiş olmamız, canımı yakıyordu. İster istemez kalbim kırılıyordu bir şekilde, özel bir şey yapmasına bile gerek yoktu.
Soğuk olmamasına rağmen üstümdeki cekete iyice sarındım ve kollarımı kavuşturdum. Yere bakarak yürüyordum çünkü Yoongi'yle göz teması kurmaktan kaçınmam gerekiyordu.
Önce okulun yan tarafındaki restauranta gidip bir şeyler yemiş, sonra da sinemaya gitmek için otobüse binmiştik. Sıkıcı bir yolculuk sonunda otobüsten indiğimizde ve hızlı bir şekilde duraktan uzaklaşıp sinemanın içine girebildiğimizde elimden geldiğince gülümsedim. Buraya kutlama yapmaya gelmiştik ve moralimin bozuk olduğunu hiç kimsenin anlamasını istemiyordum. Herkes şu an vizyonda olan filmleri inceliyordu.
"Romantik bir film olsun,"
Herkesten önce fikrini belirten Irene'a dik dik bakmaya başladım. Ne demek romantik ya? Romantik ne? Giriyoruz romantik filme, sonra çıtayı dağlara çıkarıyorlar. Sonra Rose niye ağlıyor? Kendi hayatıma ağlıyorum, başka neye ağlayacağım?
"Olmaz, korku olsun."
Yoongi ile aynı anda ortaya attığımız fikirle birbirimize garip bakışlar atmaya başlamıştık. Çünkü ilk defa ikimiz de aynı şeyi düşünmüştük. Bu; en az G-Dragon ve CL'in bu kadar yakışıyor olmalarına rağmen, kardeş gibi yakın olmaları kadar ilginçti.
Yine de bizim fikirlerimiz her zamanki gibi önemsenmeyerek romantik bir filme girme kararına varıldı ve Namjoon biletleri almak için kasaya doğru harakete geçti. Evet, Taehyung ve Jimin çocuğa gaz verip bütün biletlerin parasını ödemesini sağlamışlardı. Bazen gerçekten Namjoon'a üzülmüyor değildim. Taehyung ve Jimin'in şapşallıklarını mı çeksin, Yoongi'nin huysuzluğunu mu? Yoksa Jin'in kötü esprilerini mi katlansın? Lider gibi lider be. Kendi kendimi gaza getirip saçma salak düşüncelerle boğuştuktan sonra sinema salonuna doğru ilerleyen arkadaşlarımı takip ettim.
Muhtemelen herkes çoktan bir eş bulmuştu ama ben ve Yoongi mal gibi ortada kalacaktık. Yine de umursamadım çünkü Namjoon tekli koltuklardan da bilet almıştı bizim için.
Basamakları çıkıp en arkanın bir önündeki sıraya ilerlediğimizde herkes ikili koltuklara yerleşmişti. Ben ve Yoongi ise bir bize kalan ikili koltuğa bakıyorduk, bir onlara bakıyorduk. Yoongi ilk defa koltuk görmüş gibi bakmayı kesip Namjoon'a döndü.
"Hani bize tekli koltuklardan bilet alacaktın?" dedi sıranın diğer tarafındaki koltukları göstererek.
"Kusura bakmayın, aklımdan çıkıvermiş."
Namjoon gülümsediğinde hemen yanında oturan Jennie de kıkırdamaya başlamıştı ve içimden bir ses çantamı Jennie'nin kafasına fırlatmam gerektiğini söylüyordu. Ama eğer Jennie'nin canı yanarsa beni Namjoon'un gazabından Yoongi bile kurtaramazdı. Hayır, bir dakika ne diyorsam ben? Muhtemelen, Namjoon'un gazabından kurtarmayı bırak bir tekme de o atardı. Huysuz şey, ne olacak.
Yoongi sinirle soluyup bana baktı. Ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyor gibiydi. Hatta şu an sinemadan gitmek bile istiyor olabilirdi, ama yıllardır arkadaşlık kurduğu bir insanı böyle bir günde yalnız bırakırsa alınabileceğini düşünüyordu. Evet, Yoongi'yi az da olsa çözmüştüm.
"Yine mi sen ya?" diye mırıldanıp koltuğa oturduğunda gözlerimi devirdim.
"Sanki ben seninle oturmayı çok istiyorum da!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
real or not ❅ bts•bp ✓
Fanfiction"Seni neden bu kadar seviyorum, bilmiyorum." + Kitap kapağı Balaccie'nin Büyü Dükkanı'ndan satın alınmıştır. Başlangıç: 14.07.2017 Bitiş: 09.04.2018 ©nemesislau2017