Dolunay tepede, bütün New York'un üstünde bembeyaz ışıkla parıldıyordu. Beyaz uydunun ışığı, göklere meydan okumuş devasa binaların boydan boya olan camlarından yansıyordu. Yüksek binaların aşağısında, halkın bulunduğu sokaklarda ise ay ışığı arandığında pek de bulunamıyordu.
Renkli sokak tabelaları, trafik ışıkları, araba farları sayesinde şehrin hiçbir köşesi karanlık değil, değildi. Karanlık köşeler her daim olurdu, ışıklar parıldadığı sürece.
Ve o karanlık sokakların birinde bir suç işleniyordu.
Ara sokağa zorla atılmış bir kadın ve etrafında üç adam vardı. İkisi kadını tutuyordu. Biri ise önünde duruyor ve şeytani bir gülümsemeyle elindeki bıçağı çeviriyordu. Kadın iki kolunu da kurtarmaya çalışıyor ancak yapamıyordu. Kaçmak için kıvranıyordu ama bir sonuç alamıyordu.
"Bakalım bu bıçak ne kadar keskinmiş. Eğer Turk bizi dolandırdıysa önce seni sonra o siyahi pisliği keseceğim," dedi eli bıçak tutan adam. Yüzündeki şeytani sırıtış kadını fazlasıyla korkutuyordu. Kafasını sağa ve sola çevirmeye çalışan kadın, adama bakmamak için mücadele veriyordu ama nafileydi.
"Bırakın beni! Bırakın!"
Kadın çığlık atarcasına bağırıyor, sesi karanlık ara sokakta yankılanıyordu ancak kimse onun yardıma koşmuyordu. Çünkü etraf insanlardan ve ışıktan ıraktı. Kimse yoktu kısacası. Yangın merdivenlerinin altından, çöp konteynerinin yanına su damlıyor, fareler etrafta dolanıyordu ancak onlardan başka hiçbir insan yoktu çevrede.
İnsan yoktu, insandan fazlası vardı.
Bıçaklı adam, elindeki bıçakla kadının bluzunun askısını kesecekti ki, aynı anda her yerden gelen bir kükreme duyuldu. Etraflarını bir çok dinozor çevirmiş ve hepsi aynı anda kükremiş gibiydi.
Normal bir hayvandan çıkabilecek bir kükreme değildi bu. Sesi duyan suçlular etraflarına bakındı. Hiçbir şey göremediler. Bu onları daha çok korkuttu. Bıçaklı adam kadını bırakıp etrafına bakmaya başlamıştı.
Kadını tutan adamlara sırtını dönen bıçaklı adam, dostlarından birinin siyah bir gölge tarafından yukarıya çekildiğini görmedi.
Ayakları yerden kesildiği anda çığlığı basan suçlu adam, yukarıya hızla çekildi ve karanlıklara karıştığı an, çığlık sesi de kesildi. Geriye kalan iki suçlu, adamın en son göründüğü yere bakmak için kafalarını kaldırdı.
Bir kaç kemik kırılması ve ezilen etin sesi geldi. İnsan etinin pres altında kalmış gibi yavaş yavaş ezilirken çıkan vıcık sesi ve etin arasından çıkan kanın asfalta damla damla damlaması duyuldu. Kemikler ise sıcakla soğuk arasında kalmış cam gibi adım adım çatlıyordu ve sesi iki suçlunun da tüylerini diken diken ediyordu. Ancak asıl sorun iki suçlunun neyi duyduklarından bir haber olduklarıydı.
"Ne s*kim şeyler oluyor burada lan?!"
Bağırarak konuşan bıçaklı suçlu, bir adım geriye atmak istedi ki, önüne düşen şeye bakmaktan geriye adımını atamadı.
Göğüs kafesi açılmış, kafası kopartılmış ve kalbi çıkartılıp, bağırsaklarının beline sarmalandığı bir insan cesedi.
Kadın, gördüğü cesede karşı çığlık atmaya başladı. Kadının o tiz sesine karşı bir hırıltı karıştı ve kadını tutmak görevinde tek kalmış olan suçlunun arkasında bir çift beyaz leke ve iki lekenin altında beyaz bir Örümcek sembolü belirdi.
Arkasına dönen adam, daha onun arkasında saklanan şeyin ne olduğunu görememişti ki, karanlıktaki yaratık onu karnına iki elini de sapladı ve ellerini iki yana açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnanılmaz -- Peter Parker || Aranea #1
Fiksi PenggemarAranea Serisi Birinci Kitap: İnanılmaz Sıradan, ezik ve zeki olan Peter Parker'ın dünyası, Radyoaktif bir örümceğin ısırmasının kıvılcımıyla parıldayıp, "Büyük güç, büyük sorumluluk getirir," lafıyla alevlenmişti. Yapması gerekeni yapmayışının...