Yeni kurgumda da beni yalnız bırakmayın lütfen. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum :)Küçük bir rica da bulunabilir miyim?.
Herkes okumaya başladığı tarihi atabilir mi 😍. Lütfen beni kırmayın ❤
***
Ben Zeliş. Köylünün deyişiyle Zeliş kız!. Ben, analığım, babam ve beş kardeşimle Adıyaman'ın, Çelikhan ilçesinde göl kenarında kalan köylerden birinde yaşıyorduk. 17 yaşındaydım. Henüz çocuk sayılabilecek yaşta iken yaşamıştım o felaketi.
1987 yılının haziran ayıydı. Her zaman ki gibi sabah ezanıyla uyanmış, tarlaya tütünlere bakmaya inen analığım ve babama bakır tepsi üzerinde hazırladığım kahvaltıyı götürüyordum. Bizim tarla köyün dışında kalırdı azıcık. İnce, uzun, yemyeşil bir yolu vardı tarlanın. Yaşadığım yerde belkide en çok sevdiğim şey tarlaya inmek için geçtiğim o yoldu.
O günde güle eğlene inmiştim o yoldan tarlaya. Babamlar artık çiçek vermeye başlayan tütünlerin toprağını eşeliyor, boy veren otları da akşam ineklerin önüne katmak için yoluyordu. Tepsinin üzerinde ki örtüyü toprağa serip, bakır tepsiyi üzerine bıraktım.
"Babo yemek hazırdır".
Babam gaddar bir adamdı. En ufak hatamda gücünü göstermekten çekinmez, yaşıma başıma bakmaz ayağının altına alırdı beni. Analığım Şendure Abla böyle zamanlarda uzaktan bakar, kanatlarını yavrularına açarak dayak sahnesine maruz kalan çocuklarını korurdu. Hiç kimse beni korumamıştı!. El kadar bebe iken anam ölmüş, babamda fakir diye uzun bir süre evlenmemişti.
Evlenememişti!.
İşte sonra Şendure Abla'yla evlenip, beş çocuk yapmışlardı. Hiç sevmedi Şendure beni. Bir kez olsun saçımı okşayıp, sarmamıştı yaralarımı. Ama o beni sevmedi diye bende ona kinle yaklaşmadım. Çok sevdim ben kardeşlerimi. Anaları ben olmuştum. Ben yakayıp, besleyip, büyütmüştüm.
"Çağalara(çocuklara) yemek kattın mı?".
"Kattım aney!".
Sevmezdi aney dememi ama ben yine de derdim. Anasız bir yavruydum. Ona demeyecekte kime diyecektim!. Onlar yemeklerini yerken, ben çiçeğini açan tütünlere bakıyordum. Çok emek veriyorduk tütüne. Ekmek kapımızdı nihayetinde.
Sonbaharda toprağını hazırlar, ilk baharda da önceden ıslattığımız yastıklara ekerdik. Fide verince de başka tarlaya eker, çiçek verene değin geceli gündüzlü bakardık. Acıydı bizim buraların tütünü. Sertti!. Tıpkı kaderim gibi!.
Yenen kahvaltıdan sonra eve çıkmış öğle yemeğini hazırlamıştım. Bir yaşını bile doldurmayan erkek kardeşimin altını üç defa yıkamış, diğerlerinin saçlarını yıkayıp evi adam etmiştim. Şendure Abla gelirde düzenli görmezse çok kızardı. İnce hortumla sırtıma sırtıma vurur, kemiklerim kırılana kadar bırakmazdı.
Elimde küçük kardeşimle çeşme başına gitmiştim akşam üzeri. Selvi'yi görmüştüm orada. Herkes gibi oda evde akan musluk olmadığından eve çekilen hortumu takmak için sıra bekliyordu.
"Nişlon(napıyorsun) kız?".
"Heç suya geldim!".
"Düneyin gelmedin bize?. Salmadı mı Şendure cadısı seni?".
"Deme bele anamdır o benim!".
Selvi kınayan bakışlarını üzerime diksede geri durmadım. Çeşme başında dedikodu yapacak değilim. Bir iki sıra kavgası olduysada kucağımda uyuya kalan kardeşimle benimde en sonunda sıram gelmişti. Hortumu çeşmeye takıp eve koyuldum. Bir küçüğüme tembihlediğim gibi su gelince boş bidonları doldurmaya koyulmuştu. Kararmaya başlayan hava ile otlaktan inekler gelmişti. Onları sağıp sütü kaynatmak için dışarı da kendi yaptığımız ocağın üzerine koymuştum. İki taş ve üzerine konan teneke ile ocağımız üzerine ne konsa pek güzel pişirirdi.
Süt kaynamış, tarladan babamlar gelmiş, gün boyu bozan hava hafiften çiseler olmuştu artık. Yağan yağmurla kirlenmesin diye sütü içeri taşımıştım.
"Fena yağacak gibi. İnde su yatağını değiştir. Yağan yağmurla biriken su darlaları daşırmasın".
"Tamam babo!".
Koşa koşa ince uzun yolu geçip, dere yatağına varmıştım. Kürekle su yolunu değiştirirken Selvi'yi duydum. Bana sesleniyordu.
"Nedon(ne ediyorsun) orda kız?".
"Dere yatağını değiştirom. Darlayı daşırmasın. Sen nedon?".
"Tomatiz dopladım. Eve gidom. Sen gelon mı?".
"Sen get. Ben ardından gelom!".
Bilseydim ki kaderim benim duraklarım arasından çıkacaktı hiç git dermiydim. Eteğine asılarak giderdim Selvi'yle evime. Bilemedim!. Başıma bir fenalık geleceğini düşünemedim. İyice bastıran yağmurla sırılsıklam olmuştum. Ama en nihayetinde babamın istediği gibi yolu açmıştım, tarlaları su basmayacaktı artık. Dayak yememek için geç kaldığım evime, ölmekten beter dönecektim bir kaç saat sonra. İşimi layığıyla yapmanın sevinci vardı o sıra yüzümde.
Hepten kararmaya başlayan havada üzerim sırılsıklam yürüdüm tarlayı. Çok geç kalmıştım çok!. Babam öldürecekti eve varınca beni. Yorgunluktan ve korkudan ağırlamıştı bedenim. Boyuma yaklaşan tütünlerin arasından geçerken soluğum kesildi. Çırpındım. Direndim!. Beni sarmalayan elden kurtulmak istedim!.
Kolumu bacağımı savuruyor, beni hapseden bedenden kurtulmaya çalışıyordum. Ama yapamadım. Yatırıldım tütün tarlasında ıslak toprağa. Ağlamaktan ve karanlıktan seçemediğim adam uzandı üzerime. Bir eli pijamamın lastiğini tutup indirdi. Diğer eli ise sesimi kesti. Hırıltılı sert solukları ise kulağımı deldi. İnen pantolonla çıplaklığımız kesişti. Ben kurtulmak için içimden dualar ederken göz yaşlarımla, bir kadın oluştum toprağı ıslak tütün tarlasında.
***
Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Seviliyorsunuz ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACI TÜTÜN (Tütün Serisi 1. Kitap)
General FictionTarlaya tütünlere bakmaya giden Zeliş'in yaşadığı istismar sonucu Kadirle zoraki evlilik yapmasını konu alan bir köy hikayesi. "Kolumu bacağımı savuruyor, beni hapseden bedenden kurtulmaya çalışıyordum. Ama yapamadım. Yatırımdım tütün tarlasında ıs...