Desteğini esirgemeyen tüm okurlarıma sonsuz teşekkürler ediyorum. İyiki varsınız. Seviliyorsunuz ❤
Keyifle okumanız dileğiyle. Sağlıcakla kalın 🌹
Diğer hikayelerim Kupa Kızı ve Yer Altından Papatyalar a da bekliyorum efendim :)
Aynur Doğan (akşam olur karanlığa kalırsın) mutlaka dinleyin.
***
O günün üzerinden tam tamına iki hafta geçmişti ama benim içimde kabuk bağlayan yaralarım halen tazeydi. Gözümü kapayıp, karanlığa düştüğüm her an sıçrayarak uyanmak ekmek yemek su içmek gibi hayattan olmuştu.
Babamlar gecenin bir yarısı evden çıkıyor, sabah saatlerine kadar da tütün yaprağı koparıyorlardı o tarlada. Çok yoruluyorlardı. Normalde olsa bende gider, ilk ışıklara kadar yaprak koparırdım, ama başıma gelen o olaydan sonra tuvalete bile yanlız gidemez olmuştum. Evdekilerin çarpıtmalarına, dalga geçişlerine aldırmaz evin dışında olan tuvalete asla bir başıma gitmezdim. Ya yine gelirse? Ya yine yaparsa?. Korkularımın haddi hesabı yoktu.
Çıkıp yaptım diyecek, beni öldürecek diye nefes alamaz bir lokma yiyemez olmuştum. Köy yeriydi. Ufacık bir iftira nelere mal olurdu düşünmek dahi istemiyordum. Evdekiler değişen hallerime tuhaf tuhaf bakıyor, altından çıkacak gerçeği merak ediyordu. Eğer benimde anam Şendure değil de Sevda Yenge'm olsaydı ilk geceden atardım kendimi kucağına. Anlardı kuşkuşuz beni. Kollardı. Sarardı yaralarımı.
Lanet ettiğim tarlaya yine elimde kahvaltılıklarla inmiş, yemelerini bekledikten sonra eve yollanmıştım. Çok şükür ki yiyecek bir lokma ekmeğimiz vardı. Çoğu aile çayın yanında kuru ekmeğe talim ediyordu. Ama çok sonraları benimde o duruma düşeceğimi hiç düşünememiştim. Ne yazık!. O sıralar ne çok peşin hüküm veriyordum.
Öğle aşı için çorba suyu koymuştum ki kardeşim Cemile yanıma yanaştı.
"Aba , Sevda Yenge'm az gelsin deyor".
Ellerimi mavi yeşil fistanımın eteklerine silip az ötedeki amcamlara yol almıştım. Kapı ağzında sesler işittimse de kulak asmayıp yengemin bana seslenmesini bekledim. Ama yengem bana seslenmedi. Ağzı açık kapıdan kısık sesini duyuyordum. Beni farketmesi için iki adım atmıştım ki karşısında konuştuğu kişiyi gördüm. Onlar beni görmedi ama ben onları gördüm, çaresizliğime sürükleyen sözlerini işittim.
"Banane ana, banane!. Ben Esma'yı alacam. Başına fenalık geldiğini beni ever diye demedim. Kim yaptıysa o alsın onu!. Sevdiğim varken yapmam ana...yapamam!".
"De sus!. Esma da kimmiş. Güzeller güzeli Zeliş varken!. Sen almazsan ne olacak o sabiye oğul?. Çekip vursunlar mı?. Diri diri toprağa gömsünler mi?".
"Ben mi öleyim ana ben mi gireyim toprağın altına?. Başkasının olan kızı kendime nasıl eş alayım?. Sevemem, dohunamam ona...oda ölür bende!".
Yengem ikna etmek için bir kaç bir şey daha demişti. Ama dinlemedim. Geldiğim gibi sessiz adımlarla çıktım duvarları beyaz kireçle boyalı o evden. Yengemin beni niçin çağırdığını anlamıştım. Demek Kadir Abi'm demişti ona. Kızmamıştım. Yardım eder diye dediğini biliyordum. El uzatsın, derdime çare olsun diye.
Derdimin çaresi başka bir adama eş olmak değildi ki?. Yaram tazeyken, korkum yerindeyken yapamazdım ki. Babamın çıkardığı pantolonu asmam için uzattığında bile irkiliyordum. Ben nasıl bir adamın karısı, yatağına süs olurdum. Üstelik süs edecek yanım çalınmışken.
Eve gitmedim. İnce uzun yolu inip bahçeye varmadan döndüm yolu. Göle yakın olan yoldan gittim. Elimde başımdan sıyrılan yazmam, gözlerimde biri bitmeden yenisi başlayan gözyaşlarım. Ağlıyordum ama neye ağladığımı bilmiyordun. Sahi ben o gün neye ağlamıştım?. Anasız olmama mı? Başıma fenalık gelmesine mi?. Zorla evlendirilmek istenmeme mi?. Yoksa sevgisizliğime mi?.
Günün yeni yeni aydınlandığı artık kimsenin kalmadığı vakitlerdi. Herkes yemeğe evine gider, az dinlendikten sonra da yarım bıraktıkları işlerine dönerdiler. Gece koparılan tütün yaprakları gündüz ipe dizilirdi. Gece gündüz bu devam eder, başımızı yastığa koyana kadar elimizden tütünün karası, kadife dokusunun hissi gitmezdi. Çoğu zaman kararan ellerimi yıkamak istemediğimden yemek yemezdim. Tütün karaydı, ekildiği toprakta boy verdiği tarlada benide karartmıştı.
Bir ara elimdeki yazmayı düşürdüğümü farkettiysemde üzerinde durmadım. Nede olsa yapacağım şeyden sonra ihtiyacım olmayacaktı. Boyuma gelen tütünlerin arasından geçip tarlaları ardımda bıraktım. Nemli yeşil düzlüğe çıkmıştım.
Acımasız suyun sesini duyuyordum. Beni kucaklayacak, bağrına basacak suyun. Zaten yaşadığım yerde ya bir uçurum kucak açardı bana yada golün serin suları. Anamı görür gibi oluştum. Elini uzatıyor, gel diyordu. Nasıl dinlemezdim onu. Analar dinlenmez miydi hiç?. Taş olurdu insan. Sevda Yenge'm öyle derdi hep sözünü dinlemeyen yavrularına. Cennet onların ayakları altına seriliyken kim dinlemezdi anasını? Bende dinledim. Uzattığı elini tutmak için hızlı akan göle girdim. Akıntı çok güçlüydü. Ama anamın hayali daha da güçlü.
Kapılıp, boğulmak vardı o gölde ama umursamadım. Önce dizlerim sonra belime kadar çıktı su adım attıkça. Temizlendiğimi hissediyordum. Gölün suyu beni yuttukça o gecenin izlerini de yanında götürdüğünü görüyordum. Akan suyla benimde kirim pasım akıyor, bilmem hangi toprağı günahımla suluyordu.
Yaradanın verdiği canı onun alması gerektiğini biliyordum. Ama hayatımı elimden almıştılar. Beni zaten öldürmüştüler. Bedenim sağlamdı ama ruhumu iki hafta önce o tütün tarlasında yağan yağmurla içimden söküp almıştılar. Nefes alıp vermek istemiyordum. Ben yaşamıyordum!. Ben sadece annemi istiyordum. Ne yaşamak ne sevmek nede gülmek...
Koca bir dalganın beni savurduğunu ancak bana seslenen utancımın ortak olduğu adamın sesiyle farketmiştim. Deli gibi koşuyor çıkmam için bağırıyordu. Dinlemedim onu. Beni içine çeken suya kapıldım. Mutluydum. Huzuru bulmuştum. Ciğerlerime su doluyordu ama benim dudaklarımda ise o yaşıma kadar olmayan tebessüm. Kurtulmuştum!. Kurtuluyordum!.
Bilincimin kapanmaya yüz tutmuş o kısa aralığında, Kadir'in beni çıkardığını, ağırlaşmış bedenimi toprağa serdiğini, nefeslerimi kontrol ettiğini görmüştüm. O geceki gibi ağlıyordu. Ama bu defa söyledikleri başkaydı.
"Neden...neden...neden...???".
Onları duyduğumu biliyor muydu diye düşünmedim hiç. Beni nerden bulduğunu burada olduğumu nasıl bildiğini sormadım. Baktım. Sadece baktım ona. Yine o geceki gibi saçlarımı yüzümden çekişini, sayısız öpücüğünü alnıma bırakmasını sessizlik içinde izledim.
Daha sonra öğrenecektim ki yengemin ben gelemedim diye eve uğradığını kardeşim Cemile'nin onlara gittiğimi ardından tarlaya doğru indiğimi gördüğünü, yengemin herşeyi duyduğum için başıma bir kötülük getireceğimi söyleyip ardımdan Kadir'i gönderdişini. Hepsini hepsini sonradan öğrenecektim.
Merak etmeyişim bu yüzdendi belkide. Ölmemiştim. Yaşayacaktım!. Kollarında durduğum adam ile başıma gelecekleri yaşamak zorundaydım. Bir kez daha aciz bırakılmıştım. Bir kez daha istemediğim bir son yaşayacaktım. Ben bir kez daha ölecektim. Bu defa öldüğüm yer ıslak ve soğuk bir tütün tarlası değil, yumuşak ve sıcak Kadir'in koynu olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACI TÜTÜN (Tütün Serisi 1. Kitap)
Ficción GeneralTarlaya tütünlere bakmaya giden Zeliş'in yaşadığı istismar sonucu Kadirle zoraki evlilik yapmasını konu alan bir köy hikayesi. "Kolumu bacağımı savuruyor, beni hapseden bedenden kurtulmaya çalışıyordum. Ama yapamadım. Yatırımdım tütün tarlasında ıs...