Küçük kız, kraliçenin konutundaydı şimdi. Gözleri şaşkın bir şekilde etrafı inceliyor ağzının açık kalmasına engel olamıyordu.
Kendi evlerinden büyük bir odaydı kraliçenin yaşadığı yer. Oturma yeri, altın işlemeliydi. Güpürleri bile bulunmaktaydı. Çeşit çeşit hanbok, saç tokası, mücevherat dizi dizi yerleştirilmişti.
İçerisi, kanı hatırlatan bir kırmızıyla boyanmıştı. Küçük kız, üzerindeki hizmetçi kıyafetlerine göz gezdirdi. Yeşil ve pembeden oluşan alt üst bir takımdı. Kraliçenin giyindiği, altın işlemeli kıyafetlere hiç benzemiyordu. Saçı alelade toplanmıştı. Gerçekten, sınıf farkı olduğu belli oluyordu. Üzerinde çeşit çeşit evrak ve yazma eserleri bulunan masanın biraz ilerisinde duran kraliçe, etrafı inceleyen küçük kıza bakınıyordu.
'' Odayı beğendin mi? ''
Küçük kız, kendisine sorulan soruyu duyar duymaz kraliçeye selam verdi ve orada bulunan minderlerden birinde oturdu. Evet, oturduğu kraliçenin gibi işlemeli ve güpürlü değildi.
'' Ç-çok g-güzel. ''
Kraliçe, küçük kızın konuşamıyor oluşunun sebebini merak ediyordu. Kötü bir ruhun içinde barınmasından mı kaynaklıydı yoksa altında başka bir sebep mi yatıyordu merak ediyordu.
'' K-k-kırmızıyı s-sever m-m-isiniz? ''
Kraliçe, el yazması raporları incelerken küçük kızın sorusu üzerine kafasını yaptığı işten kaldırdı ve gözlerini küçük olanla buluşturdu. Sesi soğuk, cevabı netti.
'' Severim. ''
Şimdi küçük kız, bir başka soruyu düşünmüştü. Hep böyle olurdu. Bir şeyler öğrenmesi ona yeterli gelmezdi hiçbir zaman. Hep daha fazlasını öğrenmek isterdi.
'' A-ama, k-k-anı a-anımsatıyor? ''
Kraliçe, geçmişini anımsayınca yüzünü buruşturdu ve dikkatlice etrafı inceledi. Derin bir yutkunuş gerçekleştirdikten sonra küçük olana dikti gözlerini.
'' Kan, yaşamam ve yaşatmam gereken şeylerin olduğunu gösteriyor bana. ''
Küçük kız, bu cevaptan hiçbir şey anlamamıştı. Etrafa boş boş bakınıyor olması, ömrü entrika ve hesap peşinde geçen kraliçenin hoşuna gitmişti. Küçük kızın, masum olması onda değişik bir etki bırakıyordu.
Tanıdığım hiç kimse masum değildi, diye düşünüyordu.
'' Benim yerimde olsaydın, yani bir kraliçe... Kendi oğlunu yaşatmak için bir başkasının oğlunu öldürür müydün? ''
Kraliçenin sorusu üzerine, küçük kızı büyük bir öksürük krizi yakaladı. Öksürdükçe bedeni sarsılıyordu. Ölümü çokça kez düşünmüş olması öldürmeyi düşüneceği anlamına gelmiyordu.
'' U-u-uyumayı s-s-seviyorum. ''
Kraliçe, sorusuyla alakasız bir cevap alınca istemsizce sinirlenmişti. Kaşlarını çatmaya hazırlanırken küçük olan devam etti.
'' B-bu y-yüzden, a-a-sla ö-öldürmem. Ç-ç-çünkü g-g-ece t-t-üm p-işmanlığı g-g-özler ö-önüne s-s-erer. ''
Kraliçe, afalladığını hissetti. Sarayın yüksek mertebesine çıkan yollar kendinden geçerdi. Cariyeler, başkalarından doğma prens ve prensesler... Hepsi, kraliçeden korkar ve ona saygıda kusur etmezdi. Kraliçe, hazır cevaplığıyla bilinirdi. İlk kez, söyleyecek bir şey bulamayıp kapana kısıldığını hissetti.
Ve bu, hoşuna gitti... Kimsenin ona cevap verememesinden oldukça sıkılmıştı çünkü. Gülümsedi.
'' Seni saray okuluna yazdırmak istiyorum. Eğitim almanı çok isterim. ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JONGIN OC ︱1550. ✔
FanfictionTarih:1550. Sen, Tarihteki ilk zihinsel engellilerden biriydin. Jongin ise, Şamanlığı; Konfüçyanizme karşı korumaya çalışan son insan. Tek bir sorun vardı, senin kötü bir ruh olduğuna inanıyorlardı. ︱Bitiş: 17.11.2017 ︱