-On Üçüncü Bölüm.

987 124 199
                                    

Prens Yu Ri, gecelikleriyle birlikte aniden dalmıştı kraliçenin odasına. Onu tutmaya çalışan yardımcılar, keyfine düşkün prensi ilk kez bu kadar hiddetli görünce kenara çekilmişlerdi.

Kraliçe, yatağında uyuyorken gürültüyle uyandı ve oturur vaziyette doğrulup kendisine doğru gelen prense baktı.

'' Seni,  öldüreceğim. Abime yaşattığın her şeyi yaşamadan ölmeyeceksin, kraliçe! ''

Kraliçe, prens olanın kendisinden nefret ettiğini biliyor ve ona hak veriyordu. Sessiz kalmayı denedi ve buğulu gözlerini prens olanla buluşturdu.

'' Tanrı şahidim, seni öldürmek istemedim. Çayın içinden de zehir çıkmadı. Son zamanlarda iyi uyuyamadığını duyduğum için çay göndermek istemiştim. ''

Prens, adımlarını hızlandırdı ve yandaki masayı yere devirdi.

'' Sen ne hakla benim iyiliğimi düşünürsün? Benim abimi, bir tavuk gibi boğdurdun. ''

Kraliçe, sanki o anları hatırlarmış gibi olmuştu. Kan, gözlerinin önünde dururken midesinin bulandığını hissetti. Korkuyordu. Tanrısına hesap veremeyecekti. Yumduğu gözlerinden yaş firar edince kendisini sıktı.

Siyah saçları, yer yer beyazlamış ve beline kadar örülü dururken çok yaşlanmış görünüyordu aslında genç olan kraliçe.

Yaşadıkları, yaşattıkları onu bambaşka bir insana çeviriyordu. Birkaç kez, içindeki en masum çocuğa ulaşmak istese de çağrısı boş kaldı. Prense elini uzattı.

'' Bir gün, beni affet. ''

Prens, kraliçenin böyle olmasını istemiyordu. Karşısında pişman olmuş biri yerine hırsla kavrulan birini görmek istiyordu.

Zaten yenilmiş gözüken birini yenmenin bir eğlencesi yoktu. Prens, hiçbir şey söylemeden aniden orayı terk etti.

Abisinin gülüşleri kulaklarına dolarken ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Ona kılıç kuşanmasını öğreten, gülüşü ile sarayı aydınlatan abisini çok özlemişti. Abisi tahta geçse bile onu hiç öldürmez hissediyordu. 

Benim için, sabaha kadar başımda beklemişti bir gece diye iç geçirdi ve kendi konutunun önünde nefes alamayacak şekilde yere çöktü prens olan. Acı çekiyordu. Çektiği acılar, diğerleri tarafından görülmesin diye çoğu zaman eğlenir ve dünya umurunda değilmiş gibi davranırdı. Saray çalışanlarının hepsiyle gönül eğlendirmişti. İçki, bahis oyunları, saraydan kaçma...

Herkes onu alaya alır ve önemsemezdi. Mutluydu bundan. Çünkü, ne kadar umurunda değilmiş gibi  görünse bile yaşamayı seviyordu prens. Eğer, güçlü bir rakip olursa kraliçe onu  da  ortadan kaldırırdı. Dikkat çekmeyen, zayıf halkayı oynamalıydı prens. Yaşamak istiyorsa bunlara katlanmalıydı...

Ay ışığı, yüksek konutunun çatısına vursa bile şimdi bahçeyi aydınlatamıyordu işte. Kendisini uzaktan izleyen saray nedimesini fark edebilmişti. Evet, eğlenmeliydi yine belki de.

'' Buraya gel. ''

Kız, saklandığı yerden ürkek adımlarıyla çıktı dışarıya. Prense doğru adımlarken, korkuyordu.

'' Ye Seul? ''

Prens, şaşkınlıkla geçen geceyi geçirdiği kıza bakmıştı. Onun burada olmasına şaşırmıştı ama bozuntuya vermedi.

Nedime, sevdiği adama doğru ilerledi. O ağladığı zaman kendisi de ağlıyordu. Engelleyemiyordu işte. Göz yaşları yüzünde süzülürken prensin yanına gitmekten endişeleniyordu.

JONGIN OC ︱1550.   ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin