Esmer olan, küçüğünün elini tutarak onu bilmediği yerlere götürüyordu. Ona karşılıksız güvenmeyi seçen küçük, Jongin'in elini sıkıp durmuştu.
'' N-n-nereye g-g-gidiyoruz? ''
Jongin, ilerlemeyi bıraktı ve küçüğünün önünde diz çöktü. Küçük kızın ellerini avucunun arasına alıp öpücükler kondurmaya başladı. Bu, ona söylediği ne olursa olsun yanındayım kelimesinin fiziksel bir nişanesiydi. Küçük o kadar heyecanlanmıştı ki gözlerini kırpıştırmak durumunda kaldı.
'' Seni, babana götüreceğim. ''
Küçük, Jongin'in kelimelerini idrak eder etmez ağlamaya başladı önce. Sonra ise kalkıp zıpladı. Gözlerini sonsuz maviliğe dikip bulutlarıyla konuştu en sonunda da. Babasına kavuşana kadar hep orada saklardı hüznünü.
'' G-g-erçekten mi? ''
Cevaba gerek kalmadan bildiği sapaktan dönmüşlerdi. Tanıdık mahallesiydi şimdi... Mugunghwalar açmış, evlerin önünde yerlerini almıştı. Taşlık yolda oynayan çocuklar, belki de kendisi ile oynayan çocuklardı... Evet, acılı bir oyundu biraz!
Kendi evini görünce hızla atmaya başladı kalbi. Jongin'i gördüğü gibi atıyordu yine... Jongin'in elini bırakıp koşturdu yeniden. Bahçeden içeriye girmesiyle nefesi değişmişti çoktan. Kapıya vurmaya başladı.
Kapı, gürültüyle aralandığında özlediği yüz karşısındaydı işte küçüğün. Babası, yaşlanmış görünüyordu. Beyaz renge çalan saçları, beyazlara gömülen küçük sakalı bunun belirtisiydi elbette. Küçük, göz yaşlarını akıtırken babası şaşkınlıktan dilini yutacak gibiydi. Önce küçüğüne sardı kollarını. Onu en son gördüğünden beri değişmişti. Babalar anlardı...
Sevgiyle yoğurulmuş bir güzellik bulaşmıştı kızına. Gülümsemeleri içi boş değildi artık. Kendisinin gülümsettiği zamanlardaki gibi gülümsüyordu küçük kızı. Kıyafetleri değişmiş, saçları bile güzelleşmişti. Üzerine sinen 'saraylı' bir kadın imajı vardı. Babasının gözleri de kan çanağına dönmüştü artık... Kızının beline sardığı kollarını daha da sıkılaştırdı ve kokusunu yeniden içine çekmeye başladı. Kızının yumuşak saçlarına öpücükler kondururken ufak göz yaşları da değiyordu kızının enfes saçlarına.
Jongin, bu sahneyi izlerken ağlamamak için kendisini çok sıkmıştı.
Babası, küçük kızından biraz olsun ayrıldığında yanaklarını okşamaya başladı.
'' Benim küçük meleğim... Tanrıya şükürler olsun! ''
Küçük kız, babasının yanaklarına öpücükler kondurmaya başladı şimdi.
'' B-b-benim k-kalbim, h-hızlı a-atıyor... S-senin i-için b-b-aba... ''
Babası, yaşlı gözlerini silip yeniden sarıldığında esmer çocuğu fark etmişti. Jongin, sevdiği kadının babasıyla göz göze gelince kaçamayacağını anlayıp onların yanına doğru ilerledi. Küçük, Jongin'in gölgesini görünce babasından ayrıldı ve aynı heyecanla Jongin'in elini tutup babasına doğru çekiştirdi.
'' B-b-benim ö-ö-öğretmenim b-b-baba... B-b-enim s-s-evdiğim, b-b-eni s-s-even.. B-beni i-iyileştiren. ''
Küçük, bütün duygu yoğunluğuyla gözlerini Jongin'e ulaştırarak söyledi kelimelerini. Adam tereddütle yaklaşsa bile Jongin'e doğru eğildi. Küçük kızındaki değişimi fark etmemek için aptal olmak gerekirdi.
'' Kızımı iyileştiren sen misin bilmiyorum ama onunla ilgili kötü düşüncelerin varsa ona acı. O, hasta bir çocuk. ''
Jongin, küçüğün babasının durumunu anlamıştı. Adam yorgun ve hasta düşmüştü artık. Hayatı boyunca kızını düşünmekten yorulmuştu işte... Kızımdan önce ölürsem ona kim bakar düşüncesiyle yaşardı hep. Bir kere, ne kadar acı çekecekse çeksin kızının kendisinden önce ölmesini istediği olmuştu. Çünkü, kendisinden sonrasından korkuyordu. Kızını bir bilinmezliğe itmekten, korkuyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JONGIN OC ︱1550. ✔
FanfictionTarih:1550. Sen, Tarihteki ilk zihinsel engellilerden biriydin. Jongin ise, Şamanlığı; Konfüçyanizme karşı korumaya çalışan son insan. Tek bir sorun vardı, senin kötü bir ruh olduğuna inanıyorlardı. ︱Bitiş: 17.11.2017 ︱