"Hey, kollarını biraz daha kaldırmalısın, tatlım!" diye bağırdığını duydum Alice'in. Değişim öğrencisi ve en yakın arkadaşım oluyordu kendisi. Ha, bir de içinde benim de bulunduğum amigo kızların kaptanı.
Değişim öğrencisi olarak 10. Sınıfta gelmiş fakat Bambam'e ilk görüşte vurulunca apar topar okul kaydını buraya alarak Kore'ye taşınmıştı. 3 yıldır içimdeki bitmek bilmeyen volkan, her gece gözlerimden usul usul süzülürken bir an önce üniversiteye gitme hayalleri kurmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Aslında yapıyorum da denebilirdi ama, neyse.
Alice'i dinleyerek kollarımı biraz daha kaldırdığımda, gözlerinin şokla açıldığını gördüm. Ben bir balerindim, (kopya, hadibilinbakalımkarakterimizkim ;)) elbette kollarımı istediğim kadar esnek bir şekilde hareket ettirebilirdim. Buna hâlâ şaşırıyor olması daha da tuhaf olan bir şeydi.
Amigo kızlar olarak basketbol takımımızı desteklemekle birlikte bu yıl okullar ve uluslararası yarışmalar için yüzücüleri de destekleyeceğimizi öğrenmiştik. Adam kafası suyun içinde bizi nasıl duyabilirdi ondan pek de emin değildim ama bizim alıştırmamız bittiğinde elimdeki ponponları çoktan yere fırlatmıştım. Dünyanın en saçma hareketleri ve tezahüratları yapılıyordu. Üstelik esnek olmam yüzünden beni zorla seçen jimnastik hocamız yüzünden buna katlanmak zorunda olmam da beni delirtiyordu.
Dudaklarımı sarkıtırken bir anda omuzlarımı sarsan biriyle ayağımı bacağının arkasından geçirerek çelme taktım ve arkamdaki kişiyi yere düşürdüm.
"Bambam?" pardon, aptal?
Kolunu kafasının altına koyarak aşşırı çekici bir şekilde güldüğünde açık kalan ağzımı kapatıp kafamı iki yana salladım. "İnsan gibi selam vermek varken, neden?" diye sordum ve yerdeyken hafif bir tekme attım dizine.
Yerden destek alarak anında ayağa kalktığında, "Seninle uğraşmak hoşuma gidiyor olamaz mı, koca kafa!" deyip saçlarımı karıştırdı. Tam geri çekilirken bir darbeyle sendeleyerek iki kat daha gerilemek zorunda kaldım ve Alice'in Bambam'in kucağına atlayışına şahit oldum. Beni hafifçe iten Bambam değil, Alice olmuştu.
Kucağındayken öpüşmeye başladıklarında yanan gözlerimle arkamı döndüm ve soyunma odasına doğru ilerlemeye başladım. Okulda ağlamayacağıma dair söz vermiştim kendime. Bunu bozacak bir şey yapmayacaktım.
"Mina!" diye seslendi Alice. Bir an, sadece küçük bir an kötü olduğumu fark ettiğini düşündüm. İyi olup olmadığımı soracağını, en iyi arkadaşlar gibi benimle ilgileneceğini düşündüm.
"Ponponları unuttun tatlım, kurallarımı biliyorsun..." dediğinde nefesimi dışarı üfleyerek geri döndüm ve ona gülümseyerek ponponları aldım. Soyunma odasına girdiğimde hiç kimsenin olmamasıyla birlikte yüzüme soğuk su çarptım ve kızaran gözlerimi rahatlatmaya çalıştım.
Ah kalbim, söküp atabilsem keşke seni bu göğüs kafesinden, ölü kelebeklerden nefes bile alamıyorsun içerde...
Eve geldiğimde kendimi odama attım ve yorganımın altına girdim. Ailemle aram kötüydü, zaten burada da değillerdi. Onlar Japonya da yaşıyor, ben burada bir evde tek başıma kalıyordum. En azından bu konuda daha rahat olduğumu düşünüyordum. Çünkü o evde kaldığım her gün bir işkenceydi benim için. Buraya kaçabildiğime şükrediyordum. Aile kavramı atlatamadığım koca bir travmadan başka bir şey değildi.
Bazen Bambam gelirdi yanıma. Korktuğum geceler onu arardım çünkü. İki sokak ötemizde kalması benim için işleri en kolaylaştıran şeydi. Sabaha kadar konuşur, sonra ben uyuya kalırdım. O ise üzerime bir örtü örter, bana kahvaltımı hazırlar ve sessizce ayrılırdı evden.
Artık yapmıyordu.
Alice'in beni sevdiğinden şüphem yoktu. Üstelik işin kötü tarafı ben de onu seviyordum. Sadece o, mükemmel değildi işte, diğer bütün insanlar gibi. Onları ben tanıştırmıştım fakat daha sonra benimle bu kadar yakın olmasından dolayı beni hep uzaklaştırmaya çalışmış, kıskanmıştı.
Kıskanması doğaldı ama bugün yaptığı o şey, bir uyarıydı.
Bambam'i sevdiğimden en başından beri şüphelendiğini biliyordum. Klasik kıskanç sevgiliydi işte. Onu yalnızken seviyordum. Bambam'le olunca tanımadığım birine dönüştüğünü hissediyordum.
Üstelik suçlu olan bir taraf da yoktu bu hikâyede. O sevdiğimi bilmiyordu. Çünkü ben ilk andan beri ona gözünü diktiğini anlamış, bunu ona söylemeyerek içimde tutmuştum. Ben... Bambam'den başka kimsem yoktu. Ona da söyleyemezdim ki, biliyordum beni sevmediğini. Hayatımdaki tek gerçek insanı da kaybedemezdim ki.
Böyle boktan bir döngünün içinde tek yuvarlanan bendim.
Gözlerim acımaya başlayınca kapattım onları.
Çünkü bilirsiniz, uyku güzel bir yalandır. Sizi her şeyin geçeceğine inandırır.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.