“ ‘Doğruluk mu - cesaret mi’ oynayalım mı?”
“Olur, hadi cesaret de ve seni kapının önüne koyalım, dışarıdan izlersin bizi,” diyerek Yugyeom’a gözlerini devirdi Alice.
“Klişe olduğu için dedim kızım!” kafasına yastık yiyen Alice benim arkama geçti. “Tanrı’m insan değil canavar mübarek bunlar!”
“Daha yaratıcı fikri olan konuşsun o zaman!" Yugyeom kollarını kavuşturup oturunca, Nayeon ortaya bir fikir attı.
“Neden körebe oynamıyoruz? Eğlence aramıyor muyuz sonuçta? Ayrıca tek bir ebe yerine iki gruba ayrılırız ve öyle oynarız. Üstelik kurallar da şöyle. Herkes bu oda içerisinde tek bir yerde duracak. Oradan ayrılmak yok. Böylece daha kısa sürede halledebiliriz. Çünkü malum, çok büyük bir salondayız.”
Nayeon’un fikri hoşuma gitmişti.“Bana uyar,” dedim. Alice’de, “Yugyeom’un fikrine göre oldukça harika,” deyip Yugyeom’a dil çıkardığında, geri kalan herkes de kabul etti ve gruplara ayrılma işini yapmaya başladık.
“Bence iki kişi, taş kâğıt makas yapsın ve grubunda olacak kişileri kendi seçsin.” Jackson elini kaldırdığında, ona inat Bambam’de kaldırmıştı ve ilk önce grup üyesini kimin seçeceğiyle ilgili taş kâğıt makas oynamaya başlamışlardı.
İlk eli Bambam kazanırken, ikinci ve üçüncü eli Jackson’ın almasıyla ilk seçim hakkı ona aitti.
Herkeste gözlerini gezdirirken, gözlerimle çaktırmadan Alice’i işaret ettim. İlk onu seçmeliydi.
Sözümü dinleyerek, “Alice,” dedi. Bambam büyük ihtimalle, onun Alice’i sevdiğini biliyordu çünkü, bana, onun hoşlandığı biri olduğunu sanıyordum demişti. Bu yüzden Bambam’e odaklandı gözlerim ve sinirlendiğini gördüm.
Ya hâlâ Alice’e karşı duyguları vardı ya da yalnızca Jackson’ı sevmediği için böyle bir tepki veriyordu.
Yine de, kalbim kırılmıştı. Birazcık.
“Mark,” demişti Bambam. Çoğu kişi beni seçeceğini tahmin ediyordu ama Bambam beni seçmeyi tercih etmemişti ve ben bunun nedenini çok iyi biliyordum.
Her ne kadar biz Alice ile halletmiş olsak da, bu üçgen Bambam için henüz halledilmiş değildi. Oyunda bile olsak, beni seçerse bu bir nevi kararını verdiği anlamına geliyordu ve bunu henüz kendi aramızda konuşmadan böyle yaparsak, kırıcı olurdu. Dizmeye çalıştığımız bütün taşlar, yerle bir olurdu.
“Mina.” Diyerek beni seçti Jackson, bu ortamı daha da kötüleştirmemek için. Ardından Bambam’in grubu Mark, Jinyoung, Jb, Yugyeom’dan oluşurken, Jackson’ın grubunda, Alice, Nayeon, Youngjae ve ben vardık.
İlk ebeyi seçmek için tekrar taş kâğıt makas yapıldığında, ebe olan grup onlardı. Bu yüzden gözlerine bir sürü çarşaf parçası ve birkaç tane de tişört bağladığımızda, onları tuvalet kapısının önüne bırakmış, 30’dan geriye sayarlarken de saklanacağımız yerleri bulmaya çalışıyorduk.
Youngjae, ortadaki kocaman sehpanın altına bir kaplumbağa gibi sığdığında kahkaha attım ama hemen ardından kendimi durdurarak merdivenin kenarına, dışarıda durur bir şekilde tırabzanlara tırmandım.
Sonuçta, tırabzanlar hâlâ bu odada sayılırdı. Alice de benim karşı tarafımdakine geçtiğinde ikimiz de birbirimize bakıp sessizce gülüyorduk.
Jackson koltuktan yardım alarak tavanın kenarına tutunarak tırmandığında, oha demiştim. Meğerse, içimizde haberimiz olmadan bir örümcek büyütmüşüz. Nayeon ise resmen duvarın köşesine yan bir şekilde uzando ve duvarın şeklini aldı.
Tamam, oldukça değişik bie grubumuz vardı.
Süre tamamlandığında, elleriyle yardım alarak etrafta bizi aramaya başladılar ama bu oyunun uzun süreceğinden emin bir şekilde, rahat rahat onları izliyordum.
Ve bu izleme tam olarak 15 adakika boyunca devam etti.
İlk olarak, Yugyeom Nayeon’u buldu ve ikisi sessizce bir köşeye geçti. Kurallara göre Yugyeom’un nerede olduğumuza dair hiçbir şey çaktırmaması gerekiyordu ve Jackson’ın hemen yanından geçen Bambam’i gördüğünde kan ter içinde kalmıştı yavrucak çaresizlikten.
Bizim yerlerimizi gördüğünde ise zaten ağzı bir karış açık kalmıştı.
İkinci yakalanan kiş yanlışlıkla hapşuran Youngjae olmuş, Jb tarafından elenmişti. Jb, Alice ve beni gördüğünde sessizce gülerken, Jackson’ı gördüğü zaman kahkaha atmıştı çünkü bir duvara tırmanıyor, bir koltuğun tepesinde duruyordu.
En sonunda Jinyoung onu yakaladı ve birlikte gülerek bir köşeye geçtiler. Geriye yalnızca Alice ile ben kalmıştık çünkü kimse bizim merdivenin tırabzanlarından sarkacağımızı düşünememişti.
Merdivenin sonuna kadar gelen Mark bile...
O, en son geri dönüşte Alice’in eline çarptığında Alice dengesini kaybetti ve aşağı, tam da Jackson’ın kucağına düştü. Jackson çığlık atarak yerimi belli etmesin diye ağzını kapatırken, benim ağzım açık onları izliyordum. Jackson, düşeceğinden korkmuş olacak ki, zaten bir şey olur diye aşağıda bekliyordu.
Onlar bir kenara ayrıldığında, Bambam’le ikimiz kalmıştık sona. Merdivenlerden çıktığında, tırabzanın en altından tutundum ve o yukarı çıktıkça birkaç basamak hareket ettirdim elimi. Tırabzanın üstünden tutuyor olduğu için beni bir türlü bulamıyordu. Bu olay da 5 dakika sürünce, Jinyoung oyuna dâhil oldu ve, “Bitirelim, kesinlikle onlar kazandı.” Diyerek Bambam’e gözlerini açmasını söyledi. O gözünü açarken ben de hafifçe sarktığım yerden yükseldim ve bir elimle tırabzanın üzerinden tutundum.
Diğer elimi de uzatmıştım ki, aniden arkasına dönen Bambam’e çarptı ve dengemi kaybederek geriye doğru savruldum. Neyse ki son anda fark edebilmişti ve beni düşmekten son anda kurtararak belimden tutmuştu.
O anda kum saati tanecikleri önce yavaşladı ve çok geçmeden durdu benim için. Yalnızca üç saniyelik o yakınlık, aklıma üç saat olarak kazınırken yutkundum.
Umarım beni kendinden vazgeçirmek zorunda kalmazsın, aptal çocuk...
Aslında belinden tutuyor ama
Bu gif çok hoşuma gidiyor
O yüzden burada dursun
:)