Gecenin bir vakti beni uykumdan alan bir kapı sesiyle gözlerimi açtığımda odamdaki gece lambası gözümü acıtmıştı.
Yatakta doğrulup odadan çıktığımda, korkak adımlarla kapıya yönelmenin yanında elime bir de beyzbol sopası geçirmiştim. Sabahlığımda ise biber gazı vardı. Gerçekten, bir kız olarak yalnız yaşamak, hangi ülkede olursanız olun sizi böyle paranoyak yapıyordu.
Kapıya ulaştığımda güvenlik kamerasına baktım ve yağmurda sırılsıklam olmuş olan Bambam’i gördüm. Kapıyı açarak onu içeri çektiğimde ışıklar da otomatik olarak açılmıştı.
Yüzünü koluna silerek bana baktığında önce korktu ve elini kalbime götürdü, ardından elimdeki sopayı alarak kenara bıraktı. “Ne işin var bu saate dışarıda?” diye söylenirken bir yandan da koşarak havlu ve temiz kıyafet getirmeye çalışıyordum.
Bol erkek tişörtleri sevdiğimden ona olacak bir tişört bulmuştum ama... Bende herhangi bir erkek eşofmanı yoktu. Bu yüzden kuruduğunda üzerinde yalnızca kalçalarını kapatan bir tişört vardı.
“Ya bu sahnede bir kızın böyle olması gerekiyordu... Nerede yanlış yaptık biz?!” diye söylenirken kendimi tutamadım ve gülmeye başladım. Uykum hemen açılmıştı, odanın ısısını bir tık daha artırıp üzerine de battaniye bırakmıştım.
“Hayırdır, gelmezdin sen buraya?” dediğimde kırıldığımı anlıyor olması gerekiyordu. O kadar da öküz olmadığına inanmak istiyordum.
“Annemlerle kavga ettim.” Dedi elini hâlâ ıslak olan saçlarına atarak. Ben ise sorumu sormadan önce bir tane de saçları için havlu getirip başına sarmıştım. Televizyondan yansıyan görüntüsüyle gülmeye başlayınca ben de kendimi daha fazla tutamadım.
“Alice?” diye sordum yüzümü tamamen ifadesiz tutarak. Normal bir soruydu çünkü. Sevgilisi varken ve o da tek başına yaşıyorken neden benim yanıma gelmişti ki?
“Onunla da kavga ettik.”
Ben üstte olacağım kavgasıydı herhalde...
Gözlerimi devirdiğimde ifademden, içimden ne düşündüğümü anlamış olacak ki, “Ya öyle değil, normal klasik sevgili kavgası..” diye mırıldandı. Kafasındaki havluyla onu ciddiye almam oldukça zordu ama yine de kendimi tuttum.
“Daha önce hiç sevgilim olmadığının farkındasındır umarım,”
“Herkesi etrafından uzaklaştırdığının da sen farkındasındır umarım, elini sallasan ellisi ama kimin umurunda...”
Benim. Demek istedim. Sen umrumdasın, başkası değil.
“Bir erkeğe ihtiyacım yok.” Gözlerini devirdi ve bana döndü. Dönerken bacaklarından frikik verdiğinden utanmış gibi tepki verip hemen battaniyesini düzelttiğinde tekrar güldük.
“Kimse bir kadına veya erkeğe ihtiyaç duymaz. Ama herkes, en azından bir dönem bile olsa aşka ihtiyaç duyar.” Dediğinde gözlerimi kaçırdım.
Aşık olmadığımı kim söyledi?
Elbette gözünden kaçmamıştı. Aramızdaki o uzun mesafeyi kapatarak çenemden tutarak yüzüne bakmaya zorladı, “Bana bak, âşık mısın sen?” Çenemi tutan parmakları ve ona bu kadar yakın olan yüzüm kalbime iyi gelmiyordu. Bana da öyle.. Hislerimle Alice’e ihanet ettiğim düşüncesi çınlıyordu kulaklarımda ama etmiyordum işte.
Kötü şeylerin var olması için ihanet gerekmiyordu.
İstemeyerek de olsa kafamı ondan çektim ve güldüm, “Beni bilmez misin sen? Taş kalpliyim oğlum, kimi severim?” acı dolu çığlıklarımı göğüs kafesimin paslı demirlerinin ardına attım ama bir anda gözümden akan yaşa da hâkim olamadım.
“Kimi kandırıyorsun sen bücür?” dedi yanağımdan süzülen gözyaşımı silerek. Ardından saçlarımı okşadı ve kollarını bana dolayarak sıkıca sarıldı. Sarılışına karşılık verdiğimde ise hıçkırıklarıma mâni olamadım. Birden, anlamadığım bir şekilde, ona âşık olduğum gerçeğini reddetmek çok ağır gelmişti sanki. Başkasına karşı kursam bu cümleyi acıtmazdı ama biri etimi koparıyormuş gibi hissetmiştim.
“Geçecek, Mina. Ben yanındayım. Şimdi, bitene kadar ve bittikten sonra da. Asla terk etmeyeceğim seni. Asla.” Dediğinde kollarımı boynuna daha sıkı sardım. Ben seni kaybedersem ne yapardım?
Bir süre öyle kaldık. Ardından beni dizine yatırdı ve battaniyenin bir kısmını üzerime örterek saçlarımı okşamaya devam etti. Uzun zamandır çektiğim suçluluk duygusunu o an eski bir fotoğraf çerçevesi gibi rafa kaldırdım ve ters yatırdım.
Bir süre onunla görüşmek istemiyordum.
Uzun, çok uzun zaman sonra huzurlu bir uykuya gözlerimi kapadığımda, gün ışığına bir bağırışla uyandım.
“Kunpimook Bhuwakul Bambam ve Mina Sharon Myoi, bana burada neler olduğunu hemen açıklayın!”
Alice?
:)