"Bu elbiseyi hayatta giymem ben!" Miya bağırarak etrafta dolanırken ben gözlerimi devirmiş kafamdaki makyöz ve kuaförün def olup gitmesini bekliyordum. Hayır istemediğim o kadar belliydi ki, neden her şeyi bana bırakıp çaktırmadan buradan sıvışmıyorlardı? Annem odaya geldiğinde bu bağırışmanın sebebi olan kişiye döndü.
"Ne var Miya? Neden sorun çıkarıp duruyorsun?"
"Ben... Mint yeşili bir elbiseyle nişana katılamam. Beni soluk gösterir, bej renginde bir elbise istiyorum." Miya'nın yapmaya çalıştığı şey tam olarak herkesi oyalayıp karışıklık çıkarmaktı ve bunda benim de yardımcı olmam gerekiyordu.
Zaten 5 dakika önce bütün midemi yemek örtülerine bırakarak oldukça yardımcı olduğumu düşünüyordum. Bambam ile ikisi kusmam için bana bütün yemekleri tıkadığında, midem o kadarını cidden kaldıramamıştı.
Bambam ise aileden olmadığı ve bir sorun çıkabileceği için hiçbir şey yapmadan oturarak bekliyordu.
Annem ise Miya'yı susturamayacağını bildiğinden hemen yardımcısını bir mağazaya göndererek bej bir elbise almasını söylemişti.
"Şuan neyi oyalamamız gerektiğini anlamıyorum," diye mırıldandım kafamdakiler sonunda gittiğinde ve Bambam odaya girdiğinde.
"Eninde sonunda yapılmayacak mı bu nişan?"
"Gerçek müstakbelgelinimiz gelirse, yapılmayacak. Ama yetişebileceğinden emin değilim. Babam sanırım bunu tahmin ederek kıza zorluk çıkartmış kaldığı otelde."
Suratım asıldı istemsizce. Üzülmüştüm ve onun yerinde olmak asla istemezdim. Geç kalırsa yıllardır âşık olduğu adamın nişanlanmasına engel olamayacaktı.
"Peki ya... Gelemezse?" Bambam ile birbirimize üzgün bakışlar attığımızda, Miya'da stresten tırnak etlerini kemirmeye başlamıştı. "Sen bundan sonra bir de kendini düşün, bakalım motorcuya nasıl kaçacaksın?" sinirleri bozuk olan Miya kenardaki makyaj fırçasını Bambam'e fırlattığında gülerek yüzüne gelmeden yere düşmesini sağlamıştı.
"Tabi sizin tuzunuz kuru," kaşlarım çatılırken ona döndüm. "O ne demek?"
"Benden duymuş olmayın ama... Ya da neyse duymayın." Bambam'de üstüne gittiğinde, onun yanına, yatağa oturdu.
"Sizin için plânları yok dersem, yalan olur."
"Yuh, oha, çüş! O kadar da değil artık! Pardon da 17 yaşına bile girmedim ben 16,5 yaşındaki kızı hakkında hangi baba bir evlilik planı kurabilir?"
Miya omuz silkerken Bambam şaşkınlık dışında herhangi bir tepki vermemişti.
"Sen de hiç rahatsız olmuşa benzemiyorsun, bakıyorum da?" omuz silktiğinde gözlerimi devirdim.
Aptal...
Birkaç dakika sonra Miya'nın elbisesi gelmişti ve artık onu da giyinmeye başlamıştı. Bizim asılgelin adayımız ise hâlâ ortalıkta görünmüyordu. Babam herkese artık hazır olmaları için bağırırken, sıranın bize geleceğinden emindim. Ama beklemediğim bir şey oldu ve Miya gözüme birden soğan sıktı. Aynı şeyi kendi gözü için de yaptığında yanmaktan başka bir tepki veremiyordum.
"Sadece abin evleniyor olduğu için ne kadar duygulandığını söyle. En azından makyajımız bozulacak ve tekrar yapmak zorunda kalacaklar."
Alice ve Miya'nın içindeki o şeytan zekaları beni her zaman hem hayran bırakıyor hem de korkutuyordu. Çünkğ bu oldukça iyi bir seçenekti. Tabi herhangi biri Miya'nın elini koklamadığı sürece. Tabii koklasa da bir şey değişmezdi. Dışarıda bir sürü gazeteci bu anı çekmek için bekliyordu. Bizi çıkarmamazlık gibi bir şey yapamayacak olmalarının yanında, makyajsız da kesinlikle çıkarmazlardı.
Bu sefer babamın tıklatarak odaya dalmasıyla birden koltuğa oturmuş ve Miya'ya konuşuyormuş gibi yapmaya başlamıştım. "Onunla doğru düzgün zaman bile geçiremeden evleniyor..." İşi biraz duygusallığa vurarak şuan sadece pencereden atılmamak için uğraşıyordum.
Babam geçirdiği küçük(!) çaplı sinir krizinin ardından makyözlerin odaya tekrar gelmesini söyleyip çıktığında, "Güzel plan ama gözümün içine ettin, cidden yanıyor bu!" diye bağırdım.
O sırada da makyözler odaya girmişlerdi zaten.
Makyajlarımız temizlenip tekrar yapıldığında artık herhangi bir şansımız daha olmadığını biliyorduk çünkü geldiğimizden beri üst üste yapmadığımız şey kalmamıştı ve büyük ihtimalle bizim de işin içinde olduğumuzu anlamışlardı.
Merdivenlerden aşağı inerken alışamadığım ince topuklu ayakkabılarla zorlanırken, Bambam belimden tutarak bana yardımcı olmuştu. Bu ise benim kalbimi yerinden uçurmaya yetmişti. Ani yaptığı hareketlerle kendime gelmem her zaman daha zor oluyordu.
Aptal..
Merdivenlerin sonuna geldiğimizde çekildim ve ondan ayrı yürümeye başladım. O ise yanıma gelerek, "Ne oldu gelecekteki müstakbel eşim?" diyerek gülmeye başladı.
"Bana bak, dalga geçmeyi kes yoksa kafanı ısırırım!"
Dışarıda bizi bekleyen arabalara geçtiğimizdez yine Bambam ile aynı arabaya binmek beni kanser edecekti ki, o arabada Miya ve Mizu'nun da olması beni biraz daha rahatlatmıştı. Herhalde onların yanında da öpmeye falan kalkışmazdı.
"Gelin nerede?"
"Hangisi?"
"İkisi de," Miya bir peçeteyle dudağındaki ruju silerken omuz silkmişti.
"Evlendirilmek üzere olduğumun da sevdiği çocuk onu kaçırma plânları yapıyormuş. Bu yüzden o da çirkefliğini konuşturarak geciktiriyor her şeyi, evlenmek istediğim ise trafikteymiş, bizimle aynı sürede orada olur."