-09.09.17
Multimedya; Ceyhun
💦
"Sınıfa çıkalım mı?" dedi Canan, hâlâ Ceyhun'un tepkisinin etkisinde kaldığını belli ettiği dumura uğramış ifadesiyle.
Kafamı sallayarak onu onayladım. Birlikte bahçeden çıkıp, okula doğru yürüdük. Kısaca kantini geçip, merdivenlere ilerlerken birinin hızla sağ kolumu tutmasıyla durdurulmuştum.
"Okyanus, seninle biraz konuşabilir miyiz?" diyerek, beni durduran Ekin'e gözlerimi kırpıştırarak bakakalmıştım.
"O-olur."
Bakışlarım arkamdaki Canan'a kaydı. Ne olduğunu anlamadığını belirtilen gözlerle kaşlarını çatarak bana bakıyordu. "Sınıfta beklesene beni," dediğimde, yavaşça kafasını sallayıp, gözleri sürekli Ekin'le üzerimizdeyken merdivenleri tırmandı.
"Sorun ne?" dedim, tekrar Ekin'e döndüğüm sıra.
"Bilinmeyenle konuştum." diyerek, ellerini pantolonunun cebine sokup karşımda dikilmeye devam etti.
"O bir şey yapmamış değil mi?"
"Bengü bizi dinlemiş." dediğinde, ilk defa duyuyormuş gibi şaşırıp, anında kaşlarımı çattım.
"Bu kıza attığım dayaklar yetmedi herhalde? Acaba birde erkekler tuvaletinde de mi bunu sıkıştırsam? Belki erkeklere rezil olduğunu hissederse aklı başına gelir." diyerek, söylenmelerime devam ederken Ekin'in bana karşı alaylı bakışları gözlerimden kaçmamıştı. "Bakma bana öyle," diyerek, çıktıştığımda tek elini havaya kaldırıp tamam dercesine gözlerime baktı. Fakat yüzündeki gülmemek için kendini sıktığı ifâde beni çoktan sinirlendirmişti.
"Bana diyeceğin başka bir şeyin yoksa sınıfa çıkıyorum," dediğimde, anında kendine gelip, boğazını temizledi.
"Bekle, bir şey daha sormak istiyorum." dediğinde, kaşlarımı kaldırıp sormak istediği şeyi bekledim.
"Bilinmeyen, ona aldığım bir şeyi yine senin aracılığınla kendisine ulaştırmamı istedi."
"Hani bir kezdi? Sana olan yardımlarım bitmiyor Ekin. Şu zamana kadar yalnızca bir tane kahve aldın, haberin olsun." dediğimde, gözlerini devirip, bayık gözlerle bana baktı.
"Yardım istemeyecektim zaten."
"Ne ya o zaman?" dediğimde, dikildiği yerden kıpırdanıp, biraz daha bana doğru yaklaştı. Adımlarını kaşlarımı çatarak izleyip, ardından bakışlarımı gözlerine çevirdim.
"Senden yardım istemiyorum. Bilinmeyen, yardım değil; bu sefer aldığım şey için senden yararlanıyor. Yani bir şekilde sana güvenmiş. Ki bilinmeyen öyle herkese kolayca güvenebilen birisi de değil. Bana bir ara kan kusturdu da ondan biliyorum." dediğinde, bedeniyle aramda az bir mesafe vardı. Mavi irislerime diktiği gözlerini bir süre izleyip sertçe yutkundum.
"Ne demeye çalışıyorsun?" dediğimde, bilmiş yüz ifadesine ufak bir dudak kıvrılması ekleyip alayla bana baktı.
"Biliyorum," diyerek, kafasını suratıma doğru ediğinde sıcak nefesi yüzümde yayılıp beni alaşağı etti. Duyduğum tek kelime; tıpkı pürüzsüz bir porselenin aldığı şiddetli darbeyle etrafa küçük, keskin parçalarının saçılması gibi surat ifademi dağıtmış, buz kesmişti. Gerginlikten kuruyan boğazımı temizleyip, çatlayan dudaklarımı yaladım.
"Neyi biliyorsun?" dediğimde, sesim tıpkı onunki gibi fısıltı halinde çıkmıştı. Bir süredir merdiven başındaki koridorda dikildiğimizden çevremizdeki birçok kişinin meraklı bakışlarına mağruz kalmıştık. Yüz ifadem onu tatmin etmiş gibi gülerek gözlerime bakmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTAKALLI SÜT | Texting
Short StoryBilinmeyen: Portakallı olsun. Ekin: Ne? Bilinmeyen: Süt diyorum, portakallı olsun. Ekin: Hangi galakside böyle bir ürün var acaba? Bilinmeyen: Bilemiyorum. Bilinmeyen: Ama eğer bana iki gün içinde portakallı süt bulamazsan seni affetmem Ekin. ♧ ▪201...