Boğazımdaki kuruluğu ıslatmak için yutkunma çabalarım acı veren yoğun bir öksürüğe dönünce uyandım. Nefes almamı zorlaştıran boğazımdaki yumruyu göndermek istercesine öksürüyordum. Ardı arkası kesilmeyen öksürükler boğazımı parçalıyor nefes aldırmıyordu. Arada çıkan "hııı" sesim kısa nefes alışımda oluşuyordu. Şiddetlenen öksürükler mide bulantımı da tetikliyordu.
Dudaklarıma değen sudan bir yudum parçalanmış boğazlarıma değince acıyla yutmaya çalıştım. Birkaç kez öksürmelerim devam etti. Dudaklarımdan çekilmeyen suyu, başımı çevirerek reddettim. Bir yudum daha yutamazdım. Başımı geriye doğru yatıran güce itaat ettim. Rahatlayan boğazım ve kesilen öksürüğümün sessizliğiyle tekrar uykuya daldım.
Siyah, yosunlu taşlardan örülü, karanlık bir kuyuda sallanıyorum. Ayaklarımın az ötesinde karanlığın, griliğin harmanlandığı, dibi gözükmeyen sis bulutu, düşsem tutacak kadar yoğun. Düşmemi neyin engellediğini görmek için yukarı baktığımda, tek elimi tutarak düşmemi engelleyen küçük kız, ''gitme...'' diyor gülümseyerek. Göğsümün ortasında sıkışan acı, gülümseyen bu küçük kız, yanaklarımdan akan yaşlarla baka kalıyorum. Bir eliyle kuyunun kenarına tutunmuş, diğer eliyle benim elimi tutuyor. Boşlukta ikimizde sallanıyoruz. Nasıl taşıyor beni hiç zorlanıyormuş gibi durmuyor. ''Bitti gidelim...'' diyorum küçük kıza. ''Hayır...'' diyor kafasını sallayarak ''daha bitmedi...'' Gülüyor bana aynı şeyi tekrar söylüyor, ''daha bitmedi...'' Üzerimdeki siyah uzun elbiseyle boşlukta sallanırken tek eliyle beni tutan küçük kıza bağırmaya çalışıyorum ''bıraakkk'' diye ama sesim bağırmışım gibi çıkmıyor. Gülerek beni bırakıyor.
Düşüyormuş hissiyle bir yerleri tutmak için uzattığım ellerim, yumuşaklığı tutunca, gözlerimi açtım. Neye baktığımı bilmeden etrafıma bakıyordum. Sıktığım elimin üzerinde ki kararmışlık zonklayarak acı verince, elimi gevşettim. Beni kan ter içinde uyandıran, kalbimin hızlı hızlı atmasına neden olan korkunun, ne olduğunu anımsamadan, sırtımın değdiği yumuşak hisse geri döndüm.
Açık gözlerle izlediğim şey, ahşap tavandaki yuvarlak lambaydı. Çatırdayan seslerin geldiği yöne kafamı çevirdim. Şöminede yanan odunların çıkardığı çıt çıt sesleri dikkatimi çekti. Camdan kapağın ardında aşağı yukarı hareket eden sarı kırmızı alevlere uzun süre takılı kaldı gözlerim. Hemen yanı başında karşılıklı iki koltuk, ortada tüylü küçük bir halı yerleştirilmişti. Gözlerimi dolaştırdığım odanın karşı duvarını, gömme bir dolap kaplıyordu. Kenar raflarında, özenle dizilmiş kitaplar, orta rafında büyük siyah bir televizyon duruyordu.
Arkamda kalan kısmı görmek için kalkma ve dönme girişimim acıyla karşılaşınca, vazgeçip kafamı yastığa tekrar koydum.
Alnımda ve başımın yan tarafında daha çok duyduğum acıya dokunduğumda sarılıydı. Hareket etmeden yatmaya devam ettim. Zonklamalar az da olsa hafiflemişti.
Yatağımın hemen yanında sehpanın üzerinde ilaçlar, sargı bezleri, bir şişe su ve bardak vardı. Şişeyi açamazdım yavaş hareket etmeye çalışarak bardağa uzandım. Dibinde kalmış çok az suyu boğazlarımın acısından zor yuttum.
Arka tarafımdan gelen kapı açılmasıyla içeri soğukta girmişti. Duyduğum pat pat sesleriyle içimde hissettiğim korku ve panik nefesimi kesti.
"Uyanmışsın?" bana mı diyordu? Arkamdan gelen gür ses şimdi yanımdan geçiyordu. Kucağındaki odunları şöminenin yanına koydu. Kalbim göğsümden çıkacak alamadığım derin nefesimle boğulacaktım.
"Nasılsın kendini nasıl hissediyorsun? " duyduklarımla bir nefes aldım. Bana dönük değildi sırtını gördüm.
Yattığım yerden yavaşça kalkıp oturdum. İyiyim demek için açtığım ağzımı geri kapattım. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Kendim bile duymadım. Adam kafasını çevirdi tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Cevabımı duymamıştı tabi. Biraz daha sesimi yükselterek tekrar denedim.
"İyiyim" Bu seferde fısıltının az üstünde ve çatallı çıkmıştı.
Adam kafasını anladım gibi sallayıp şömineye tekrar odun attı. Sırtı bana dönükte olsa adama bakmamak için ellerime bakıyordum. Yanımdan geçti. Arkamdan gelen su sesleri banyonun ya da mutfağın orda olduğunu tahmin ettim. Adamı uzun süre görmeyince başımı yastığa koyup yanan odunları izlemeye devam ettim. Gözlerim yanan odunları izlerken gelen adama kaydı. Uzun boylu sadece baktım ve hemen gözlerimi kaçırdım.
"İlaç saatin geldi. Önce bu hapı içeceksin" elindeki hapı ve suyu göstererek yatağın kenarına oturdu.
Büyük bir haptı. Az önce içtiğim suda ne kadar zorlandığımı düşünerek yutamam diye kafamı iki yana salladım.
"Büyük" diyebildim sesimi zor duydum.
"Boğazım acıyor." kısık sesimle açıklama yaptım.
"O zaman o boğazların acımaya devam eder." hapa bakan gözlerimi adamın yüzüne kaydırdım. Hiç umursamamış gibi elimin içine hapı bıraktı.
"Yut!" İfadesi sertti.
Elimdeki hapı ağzıma koydum, suyu uzatınca alıp bir yudumla yutmayı denedim olmuyordu. Biraz daha su aldım, boğazıma yanaşan hapı gözlerimi sıkarak zor yuttum. İkinci hap neyse ki daha küçüktü yüzüme bakmadan onu da elime koydu. Diğerinden daha kolay yuttum ama tadı acıydı. Şurup şişesinin kapağını açarak uzattı. Elimdeki bardağı alıp sehpanın üzerine koydu. Titreyen elimle aldığım şişeyi geri çekti. Şurubu damlatmadan kaşığa koyarak çocukmuşum gibi kendisi içirdi. Tadı iğrençti.
"Adım Yaman tanışmadık henüz" Kafamı öne arakaya hafifçe salladım. Soru sormuş gibi yüzüme bakıyordu ne istiyordu soru sormamıştı. '' Sende adını söyle de bitsin tanışma faslı''
Boş boş yüzüne baktım aklıma hiç isim gelmiyordu.
" Benim adımm eee şeyy " adım neydi?
" Memnun oldum eee şeyy "
Adım adımı bilmiyorum. Benim adım ne, korku ve panik duygusu birden her yerimi sardı. Avuçlarımın içinin terlediğini hissettim. Adım neydi?
Ben kimim?
Burası neresi?
Bu adam kim?
Neden yatıyorum?
Canım neden acıyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN
Mystery / ThrillerKatran karası kuyu diplerinden kaçarken, büyük bir okyanusun azgın soğuk sularına düşünmeden dalmıştım. Zamanda yolculuğu hatırlatan, boyut değiştiren hayatımdaki tek fark; çalıp oynamayı öğrenmiştim ama yüzme bilmiyordum... Yüreklere dokunan bir ya...