Yüzüm, ben bu muyum? başımdaki sargı alnımı kapatıyordu. Birbirine karışmış saçlarım, sararmış yüzüm ölü gibiydi. Gözlerimin altında, burnumda ve dudağımın üst kısmında morluklar dayak yemişim gibi şişlikler vardı. Soluk bakan koyu yeşil gözlerimin kenarındaki beyazlıklarda kan vardı. Korkunç gelen yüzüme ilk defa görüyormuşum gibi dikkatle baktım. -düşüp kafanızı ve alnınızı çarpmışsınız, ayrıca soğukta fazla kalmışsınız- Nerden düştüm? Neden hatırlamıyorum? -Beş gündür tanışıyoruz- beş gündür burada mı yatıyorum? İçerde ki adamın bana beş gündür bakıyor olması, bakışlarında ki bıkkınlığı anımsadığımda karşımda duran yeşil gözlerden arka arkaya yaşlar döküldü. Utanç duygusu, kafamda cevap arayan sorular, aynadaki yaş dolu yeşil gözlerle baka kaldım. Fiziksel acı ve ağrılarımın, çaresizliğimin verdiği acının yanında yok olmuştu. Bacaklarımdan gelen hissizlik komutu, acı bakan yeşil gözlerden ayırdı.
Tuvalet işimi de bitirdikten sonra elimi yıkayıp iyi gelen suyun hissiyle alnıma değdirmeden yüzümü de yıkadım. Kendimi aynada tekrar inceleyecekken, kapının tıklama sesiyle açıp, bir adım dışarı çıktım.
Adam kollarını bana doğru uzatınca, yüzüne bakmadan,
"Devam edebilirim." diyerek kısa bir adım daha attım.
Geri çekilerek kollarını kendine doladı. Yanından geçerken, yatakla olan mesafeye odaklanıp, yürümeye devam ettim. Arkamdan alaycı bakışlarıyla baktığından emin olarak kısa adımlarla yürüdüm. Bıkmış bakışları anlayabilirim ama, alaycı bakışlarına katlanamıyordum. Bu adam beni korkutuyor, aynı zamanda sinir ediyordu.
Büyük odanın ortasına geldiğimde tavandan yere kadar olan pencerenin yanındaki koltuğa dönerek yatağa gitmekten vazgeçtim. Dizlerimi altıma alıp oturduğum yerden dışarıyı görmek için uzandım.
Dışarısı bembeyaz çok güzel görünüyordu. Her yerde kara bürünmüş ağaçlar vardı. Orman mı diye biraz daha uzanıp etrafa baktım.
Sessiz sakin gözüken etrafta ağaçlardan başka bir şey göremeyince içimde korku dalgası kabardı.
Burası neresi?
Buraya nasıl geldim?
Neden başka evler başka insanlar yok?
Bu kocaman ormanda bu adamla yalnız mıyım?
Kafamda dönen sorular cevap ararken bulamayınca ağrıya dönüştü. Zonklama giren başımı koltuğun kenarına koydum. Uğuldamaların çınlamaların geçmesini bekledim. Geç kalmış göz yaşlarım acıyı tanıyınca hızla akmaya başladı. Nefes al ver düşünme. Nefes al ver düşünme. Nefes al ver düşünme.
Bana dokunan elle sıçradım
"uyudun mu?" nefes al ver düşünme.
"yerine yat."
Nefes al ver düşünme. Kafamı salladım. Al ver.
Geçmeyen ağrıyla ayağa kalkmaya çalıştım. Şiddetlenen ağrı yükselen seslerle gördüğüm her şey dönüyordu. Düşüyor olduğumu anladığımda adama tutundum. Beni kaldırıp iki adımda yatağa ulaşarak yatırdı. Yüzünde ki ifade canımı daha çok acıtmıştı. Bıkkın hissiz bakıyordu.
Hafifleyen baş ağrımla, biraz rahatladığımı hissettim. Düşünmek istemiyordum ama kafamın içindeki sorular bulamadığı cevapları dönüp dönüp tekrar arıyordu. Geçiştirdiğim sorunun yerine hemen diğeri geliyor düşüncelerimden kurtulamıyordum. Doktor, cuma günü demişti. Cuma ne zaman sorusuna adamdan cevap alabilir miydim? Odanın içinde yoktu. Gelince sormaya karar verdim. Konuşmak istemezse de onun bana baktığı gibi Korkunç yüzümle bende ona bakacaktım. En azından içim rahatlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN
Mystery / ThrillerKatran karası kuyu diplerinden kaçarken, büyük bir okyanusun azgın soğuk sularına düşünmeden dalmıştım. Zamanda yolculuğu hatırlatan, boyut değiştiren hayatımdaki tek fark; çalıp oynamayı öğrenmiştim ama yüzme bilmiyordum... Yüreklere dokunan bir ya...