"Sen, diyene sıfır araba! Bu da Yaman Yavaşoğlu'm sözü!" Uygar, alay eden üslubuyla, sesini kalınlaştırarak, Yaman'ın taklidini yapmıştı. Ciddiyetten uzak abarttığı saçmalıklarını komik bulan, pis pis sırıtan adamlarına yönelik, "Sıfır araba isteyen Yaman Beyin arkasına geçebilir" dedi. Sözleri de yüzünde genişlettiği alaycı sırıtması da iğrençti.
Sözlerin iğrençliğine kahkahayla, hadsiz, yılışık tavırlarıyla karşılık veren adamların, ceplerinden çıkardıkları demirli halkaları, Yaman'ın adamlarına gözdağı verir gibi parmaklarına takmaları, iğrençliklerine de kat çıkarmıştı.
"Şunlara baksana! Nasıl da korktular" Dibimdekinin alay eden sözlerine diğeri de katılarak, "Bahse girerim bu adamlar onun muşta olduğunu bile bilmiyor" dedi. "Bir tane yesinler bir daha asla unutmazlar" Tepemde konuşmaları, ardından gülüşmelerine de sabretmek bir yere kadardı. Ayakkabımın tam topuk kısmıyla düşüyor gibi yapıp, dibimdekinin ayağına hızlıca bastım. Uuhf! gibi çıkardığı tepkiye aldırmadan, "Susun! Sen de az öte git!" diye çemkirdim. Hepsi susmuştu.
"Zenginim ve havalıyım diyorsun yani" Yaman'a çok yaklaşmıştı. Devam ettirdiği ciddiyetsiz tavrıyla, "Arkamı kollayana sıfır araba dediğine bakılacak olursa, sen kadınlarını da paranla yanında tutuyorsundur!" dedi. Eminim ki son sözlerini, Yaman'ın kadınları korkutarak mı yanın da tutuyorsun sözüne karşılık söylemişti. Beni korkutan Uygar'ın gereksiz sözleri değil de Yaman'a çok yaklaşmış olduğuydu. O elindekiyle her an vurabilir! Düşüncesi bile yüreğimi ağzıma getirdi.
"Senin de kaybetme korkun, hasta beynine ağır gelmiş olmalı ki zırvalıkların şerefsizliğine ulaştı" Duydukları Uygar'ın yüzündeki alaycı sırıtmayı anında soldurdu. Yaman bilmeyerek de olsa onun bam teline basmış, kaybetme korkusu yaşıyorsun, karşılığını vermişti.
Düşünür gibi bir noktada sabitlediği bakışlarını bana doğru kaldırıp, "Kaybetme korkum..." dedi. Bu korku Uygar'ın içinde çeliştiği en büyük savaşıydı. Gece rüyalarında bile yaşadığını, çığlıkla deli gibi uyanışlarına, sen benden gitmek istiyorsun! bağrışlarına defalarca maruz kalmıştım.
"Ben en çok neden korkarım biliyor musun zengin ve havalı çocuk?" Hala bana bakıyordu. "Kendimden... Senin de dediğin gibi hasta beynimden... Kaybedecek bir şeyim kalmadığında yapabileceklerimden... En çok da içimde ki sevdamın bana yaptıracaklarından..." Her şeyini bildiğimi bildiği için bana bakıyor diye düşünmüştüm ama aslında söyledikleri hem Yaman'a hem de bana tehditti.
"Beni unutuyorsun hasta beyinli! Boş boş konuşmayı kes de yiyorsa karşıma çık! Yiyorsa tabi" Yaman'ın korkusuzca söyledikleri Uygar'ın biraz daha yaklaşmasına neden olmuştu.
"Sen kim köpeksin ki seni hatırlayım. Bir de bana meydan okuyor zekâ küpü! Onun da sırası gelecek, acele etme. Yiyor mu yemiyor mu anlarsın" diyerek Yaman'ın arkasında ki adamlarda gezdirdi gözlerini. İçlerinden bir tanesine, "Kalk lan sen! Kimsiniz anlat!" dedi.
Yaka paça ayağa kaldırılan adamın, bir tarafına düşürdüğü omzu, öne çıkık kafası, yamuk duruşuyla korkmadığını belli etmeye çalışır bir hali vardı. "Bizler ecza deposunun güvenlik elamanlarıyız" dedi adam.
"Neden buradasınız? Anlat!"
"Zafer abi sıkıntı var dedi, bizde geldik" Ses tonunu da bilerek mi kalınlaştırıyordu anlamadım.
"Zafer hangisi? Göster!"
"O burada değil"
Uygar, "Nasıl değil! Sizi çağırıyor da kendisi mi gelmiyor? Kaçtı mı lan yoksa?" sözleriyle adamlarına doğru gülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN
Mistero / ThrillerKatran karası kuyu diplerinden kaçarken, büyük bir okyanusun azgın soğuk sularına düşünmeden dalmıştım. Zamanda yolculuğu hatırlatan, boyut değiştiren hayatımdaki tek fark; çalıp oynamayı öğrenmiştim ama yüzme bilmiyordum... Yüreklere dokunan bir ya...