Gecenin yarısı çoktan bitmiş sabah olmak üzereydi.
Aynadaki yorgun yansımama bakarken, bir an önce eve gitmek istedim.
Ev soğukta olsa hafif bir şeyler atıştırıp, yatağımda yarım kalmış kitabımı okuyarak, uykuya dalma isteğim, bütün bedenimi sardı.
Çantamdaki telefona uzanıp, Tuna'yı aradım.
Telefonu ilk çalışta açtı.
"Buyur abla."
"Tuna bana bir taksi çağırır mısın?"
"Tabi abla umarım bu saatte ve bu havada taksi vardır.Dışarıda şiddetli kar yağıyor."
"Tamam Tuna haber ver. 5 dakikaya çıkıyorum."
"Tamam abla."
Odanın küçük penceresinden dışarı baktım. Sokak lambasının yansıttığı sarı ışıktan karın şiddetli yağdığını görünce göğsümde oluşan acı dalgası canımı sıkmıştı.
Bu saatte taksi yoksa kendimi Uygar'a bıraktırmak istemiyordum. Değil onunla arabaya binmek, aynı havayı solumak dahi bütün tüylerimin diken diken kalkmasına yetmişti.
Telefonu çantama geri koydum. Panik duygularım iyice artmadan acele etmeliydim.
Gözlerimdeki makyajı temizlemeden takma kirpiklerimi yavaşça çıkardım. Krem sürdüğüm pamukla gözlerimdeki ve yüzümdeki koyu yaptığım makyajı iyice temizledim.
Kirli pamukları çöpe attım, aynanın önünde bana ait malzemeleride çantama koyup kural 3' ü tamamladım.
Duvarda asılı olan kurallar listesinde ki 3. madde de kendi pisliğini temizle yazıyordu. Benden başka önemseyen olmasada ben dikkat ediyordum.
Ayağa kalkınca üstümdeki kıyafetlere gözlerimi devirdim. Yeşil V yakalı içimi belli eden incecik bluz göğüs bölgemi de açıkta bırakıyordu. Altımda siyah bir tayt ve topuklu ayakkabılarla kesin donacaktım.
Uzun saçlarımı topladım. Çantamı ve askıdan montumu alıp bir şey unuttummu diye geriye dönüp odaya baktım.
Kalabalık ve dağınık duran renk renk kıyafetler ve askısı, Makyaj aynası ve sandalyesi, iki kişilik pembe bir koltuktan oluşan bu küçük odada ne unutabilirdim.
Kapıya yanaşıp dışarda ses varmı diye dinledim. Bir şey duymayınca kapıyı açıp çıktım.
Kapıda bekleyen iri yarı adama hafifce başımı eğerek selam verdim.Uygar'ın tuttuğu bu dev gibi adam korkutuyordu beni. Her tarafında dövmesi, yaralı ve asık suratıyla selam bile almıyordu.
Çıktığımı Uygar'a haber verir düşüncesiyle hızlı attım adımlarımı.
Uzun koridordan geçerken ayakkabıların tıkırtısı duyulmasın diye adımlarımı geniş atıp yavaş basıyordum.
Yerde koridor boyunca uzanan kırmızı üzeri siyah desenli halıdan gözümü ayırmıyordum. Sağımdaki ve solumdaki kapılardan biri çıkacak endişesiyle yürümemi hızlandırdım.
Merdiven başına geldiğimde bir an rahatladım. Nefes almayı unutmuşum gibi derin bir nefes aldım.
Aşağı inerken konuşma sesleri hayır, bağırma sesleri vardı. Kendimi yavaşlatıp inmeye devam ederken, bağırma sesleri daha da yükseldi.
"Sen bana hiç fırsat vermi yorsun?" bu Uygar'ın sesiydi. "Babamsın ama yeter bu kadar, işleri bende yürütebilirim." Ekrem amcaya bağırıyordu.
"İhtiyar bak ne diyecem tatile çık, ben buraları hallederim."
Uygar'ın sesini duymam bile bana yetmişti. Bir an önce beni görmeden kaçmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN
Misterio / SuspensoKatran karası kuyu diplerinden kaçarken, büyük bir okyanusun azgın soğuk sularına düşünmeden dalmıştım. Zamanda yolculuğu hatırlatan, boyut değiştiren hayatımdaki tek fark; çalıp oynamayı öğrenmiştim ama yüzme bilmiyordum... Yüreklere dokunan bir ya...