Arabanın içerisi sıcak olsa da uzayan sessizliğimizle yağmurun soğuk, puslu havasına eşdeğer ilerliyorduk. En son arabaya bindiğimizde "Kemerini tak" yani ölmemek için önlemini al demişti bana. Elimden çektiği küçük silahın amacını unutturan bu iki kelime aramızda ki sessizliğinde başlangıcı olmuştu. Sonrasında o puslu yola odaklanmış, bense, yağmur sularını süpüren sileceklerin, inip kalkan hareketlerine... Kusursuz kişiliğinin bize biçtiği dostluk çerçevesinde sessizce yol alıyorduk.
Ne tuhaftı aslında iki yabancıya dönüşmemiz ve yine ne tuhaftı ki aynı arabanın içinde sessizce yol alan birlikteliğimiz. -Senide bırakamam, arkadaşlık ve dostluk çerçevemi geçemeyiz ama katı kurallarımın içinde sende varsın, seni korumakta var- demişti bana. Neydi ondaki sorumluluk hissi, beni bırakamayışı, yaşadığımız birkaç güzel günün hatırı mıydı? Oysaki o güzel birkaç günü, Ela'nın sözlerinden sonra bu dünyanın dışına atmamış mıydı? Hiç yaşanmamış gibi acımadan uzay boşluğunda asılı bırakmamış mıydı?
Aşk gibi sevgi gibi duyguların bütün engelleri aşması gerekirken, Yaman'ın duygularının güçsüzlüğü müydü bizi dost engelinde tökezleten? Öyle olmasa o duyguların gücü, adını dahi andırır mıydı o soğuk çerçevenin? Onun kusursuz kişiliğini yenip, bizi biz etmez miydi? Peki ya o günlerin içinde yeşeren benimsinler, sözlerinden çok kararttığı bakışında hissettiğim –gözlerine bakınca kayboluyorum- kayboluşlar, onlarda mı o uzay boşluğunda yok oldular?
Belki de ben yanılmıştım, kendi yaşadığım yoğun duygularıma aldanıp, karşılık verdiğini sanmıştım. Yanıldığıma karşı çıkan düşüncelerime en baskını evlilik konusu geldi. Benimle evlenmek istediğini bile söylemişti. Nasıl yanılıyor olabilirdim? Karım olmanı isterim Derin, dememiş miydi?
Belki de aşk gibi sevgi gibi duygular, Yaman'ın kusursuz çerçevesinde geçerliydi. Çünkü ona göre ben kusursuz hayatının içine giremeyecek kadar kusurlu çıkmıştım. Bana göre ise ben kusurlu değildim, dönen bu dünya, hayatın ta kendisi kusurluydu... Bebekliğimi annesiz bırakan hayat, korkusu gözlerine yansımış günahsız çocukluğuma el uzatmış mıydı? Kuyu diplerinde çırpınan bana bir basamak bile oymayan, hayatın ta kendisi kusurlu değil miydi?
Dönen bu dünyanın dışına atılmış sadece o birkaç güzel günde değildi, biz üçümüz o uzay boşluğuna çoktan dizilmiştik zaten. Pembe kundağında sürekli ağlayan bebekliğim, sindirilmiş bükük boyunlu çocukluğum ve onlardan daha beteri ben...!
Gittikçe ağırlaşan düşüncelerime bir son vermeliydim artık. Çünkü ağlayamadığımdan boğazıma düğümler tıkanıyor, öksürme gereği oluşturuyordu. Tek bir öksürükle de geçecek gibi değildi, boğulacak kadar öksürebilirdim. Değil öksürmek parmağımı bile kımıldatıp, sessizliği bozanın ilk ben olmasını istemiyordum. Arka arkaya yutkunup teselli olacak başka şeyler düşünmeye çalıştım.
Uygar olsa böyle bir sessizliğe tahammül edemez, düşünceli halime bile kızardı. En azından sessizce oturan görüntüme bağırıp çağrılmıyordu. En azından oyun oynamam, Uygar'ı mutlu edecek hemen bir senaryo yazmam gerekmiyordu. Buna da şükür düşüncem biraz daha iyi gelmişti. Üstümdeki montun kalınlığı, içerinin fazla sıcak ve sessiz oluşuna sığınıp, acıdan yanan gözlerimi de kapatabilirdim.
"Üşüyor musun?" Birden sorduğu soru uykulu görüntümden de acı düşüncelerimden de sıyırmıştı beni. Hafif kıpırdanarak "Hayır" diyebildim. Bozulan sessizliğin fırsatıyla bir defa öksürüp biraz daha kapıya dönük oturdum, başımı yan cama yasladım.
Onu hatırlamadığımı düşünmesi aramızda edilebilecek birkaç sözcüğü de tüketmişti aslında. Ona göre ben onu tanımıyordum, neler yaşamış olabileceğimizi de bilmiyordum. Bu sanı beni susturuyordu. Yine ona göre, neler yaşadığımızı bilseydim ve bu yaşanmışlıklara rağmen, beni hayatında güzel bir yere koymadığını bilseydim, şimdi onun yanında olmazdım. Bu sebeple mezarlıkta bana, onu hatırladığımda ondan nefret edebileceğimi söylemişti, çünkü o gururlu kız Derin sanıyordu beni ve bu sanıda onu susturuyordu. Bilmiyordu ki benim her saniyemizi kazıdığımı, o kocaman listeye rağmen dostluğunu bile kabul ettiğimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN
Mystery / ThrillerKatran karası kuyu diplerinden kaçarken, büyük bir okyanusun azgın soğuk sularına düşünmeden dalmıştım. Zamanda yolculuğu hatırlatan, boyut değiştiren hayatımdaki tek fark; çalıp oynamayı öğrenmiştim ama yüzme bilmiyordum... Yüreklere dokunan bir ya...