İnsanı yaşı değil, yaşadıkları olgunlaştırır.
#William Shakespeare.***
Derin bir nefes alarak sinirlenmemeye özen gôsteriyorum. Ama üstümde ki bu son derece rahatsız edici elbiseyle ne kadar mümkünse. Elbise bir taraftan sinirlerimi bozarken, ayağımdaki bu alışkın olmadığım ayakkabılar beni mehvediyordu. Bunun topuğu bu kadar uzun olmak zorunda mı? Onca kadın nasıl bu topuklularla tüm gün dolaşıyor? Artık yürüyemiyecek duruma geldiğimde ayaklarımı özgürlüğüne kavuşturuyorum. Bir elimle elbisemin eteğini tutarken, diğer elimle ayakkabılarımı taşıyordum. Hadi ama neden bu ıssız sokaktan bir taksi geçmez?
Telefonumun sesi kulaklarıma dolduğunda derin bir nefes alıp arayan kişiye bakmadan telefonu kulağıma götürüyorum. Neden bakıyım ki? Arayanın teyzem olduğunu biliyorum. Telefonu açar açmaz kulağıma dolan cırlama sesiyle neye uğradığımı şaşırıyorum. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp konuşmasının bitmesini bekliyorum.
"Biti mi, teyze?"
Bu cümlem onu daha da köpürtüyor. Bir an telefondan ateş fışkıracak sanıyorum.
"Selin, beni delirtme! Kızım, sen ne zaman adam olacaksın?! Büyüdün artık büyüdün! Bu davetin benin için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun, yapman gereken sadece davete saat 12ye kadar kalmak olacaktı ama sen onu bile başaramadın, kızım! "
Gözlerimi devirip derin bir nefes alıyorum. Teyzemin her yıl düzenlediği bu davetlerden artık çok sıkıldım. Kendisi de biliyor benim bu tipik organizasyonlardan nasıl nefret ettiğimi ama yine de beni zorlamaktan bir an olsun vazgeçmiyor. Her sene bir yalan bulup katılmazdım ama bu sene katılmam gerekti. Ama beklediğim kişi gelmedi diye erkenden terk ettim daveti.
"Tamam, teyze. Özür dilerim. Görüşürüz!"
Bir şey demesine izin vermeden telefonu suratına kapatıyorum. Ve sonra tamamen telefonu kapatıp kimsenin bana ulaşmamasını sağlıyorum. Kim bilir teyzem ne durumdadır şimdi? Yüzünün halini görmek için herşeyimi verirdim.
Almanyadan döndüğüm 2 yıl oluyor ve döner dönmez teyzemle yaşamaya başladım. İlk önceler pek umursamasamda sonralar teyzemin tam anlamıyla hayatımı yönettiğini göre biliyordum. Resmen benim hayatımla ilgili önemli kararları bana sormadan alıyordu. Artık buna bir son vermeği düşünüp teyzemin evinden taşındım. O günden sonra her hafta belki bir kez görüşürüz, o da belki. Bu durum beni sevindirse de teyzemi sinirlendiriyor.
Düşüncelerime dalmış yolda yürürken arkamdan duyduğum korna sesiyle korkudan yerimde zıplıyorum. Arkama bakınca kırmızı bir BMW ile karşılaşıyorum. Tam ağzımı açıp tüm sinirimi kusacakken, arabadan mavi gözlü bir yakışıklı iniyor. Bir an söyleyeceklerimi unutuyorum. N'oluyor bana? Sonra hemen kendimi toparlayıp adamın üzerine yürüyorum.
"Biraz yavaş olsana, hayvan! Bu nasıl araba kullanmak?! Kör müsün, görmüyor musun beni?!"
Ben sinirle bu mandaya bakarken o beni inceliyor. Tabi bu saate balodan kaçmış bir kız herkesin dikkatini çeker.
"Sakin olur musun? Bu kadar sinir hiç normal değil. Galiba bu sinirin yüzünden prenside kaçırdın."
Prens? Hangi prens? Neden bahsediyor bu mavi gözlü salak?
"Prens?"
Gözleriyle üzerimi işaret ediyor. Neden bahsettiğini geç anlasam bile anlıyorum.
"Gerçi on ikiye var daha ama sen balodan mı kaçtın, Külkedisi? Büyük ihtimalle prense de bağırmışsındır sen. E napsın yazık o da kaçmıştır?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı
Fanfiction"Hıçkırarak ağlayan kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına gelecekleri altına atılacak imzadır. " diye okudu kadın ve bu cümlenin gerçekliğiyle bir kez daha yüzleşti. O mavi gözlü adama kan kusturacaktı, bunca yılın intikamını alacaktı ondan. #Al...