Arkadaşlar, okumadan önce size ufak bir haberim var. Bilmiyorum biliyorsunuz ama ben kısa ve tadında hikayeleri yazmayı ve okumayı daha çok seviyorum.
Bu hikayenin de 'İhanetten Geri Kalan' hikayem gibi kısa ve öz olmasını istiyorum. O yüzden en fazla 20 bölümde final olabilir, belki daha az.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Size çok sevdiğim şiiri bıraktım. Umarım siz de seversiniz ❤
İyi okumalar!
"Eğer yıldızlar maviyi tanısaydılar geceyi beklemez gündüzden doğardılar.
Maviyi bilmedikleri için gecenin siyahına feftundurlar!...Sonra;
Bir gün bir yıldız maviyi keşfetti!...
Ve gündüz vakti gökyüzünde belirdi
Sağına döndü soluna döndü maviye boyadı ellerini, gözlerini, saçlarını...
Bir sarhoşluk anında, aniden koptu gökyüzünün ellerinden,
Ve bir dağın eteklerine düştü...!"-Nimet Öner.
***
Tarih öğretmenim Zeynep hocanın yine sıkıcı konuşmasına gözlerimi deviriyorum. Resim defterimin herhangi bir sayfasını açıp ders bitene kadar bir şeyler karalamaya başlıyorum. Bu aralar yaşadığım kargaşaya en iyi gelen şey resim. Oldum olalı resim benim tek sığınağım olmuştur. Bu korkunç dünyadan kaçıp saklandığım, kendi mutlu, masum dünyamı kurduğum tek yer benim resim defterim.
Daha 9 yaşında babam ve annem elimden tutmuş beni resim kursuna götürmüştüler. O kadar heyecanlı, o kadar mutluydum ki, bu mutluluğumun sonuna kadar süreceğine emindim. Küçücük elimle babamın elini tuttuğum da dünyada kimse beni üzemez sanıyordum ama olmadı, çünkü üzdüler beni. Hem de defalarca, çünkü babam gitti.
Babamın herzaman anneme aşkla baktığında dünyanın ne kadar iyi, sevgi dolu, masum olduğunu düşünürdüm ama annem ve babam masummuş, dünya değil. Bunu da anne ve babamı daha 12 yaşında trafik kazasında kaybettiğim de anladım.
Ders bittiğinde resim defterimi çantama gönderip ayağa kalkıp sınıfı terkediyorum. Koridorda kantine doğru yürürken ismimi çok tanıdık ama hiçte sevimli olmayan birinden duyuyorum. Kaçacak yerim olmadığından, el mahkum bakışlarımı beni tek kaşı havada izleyen Halit bey'e çeviriyorum.
"Buyrun, Halit bey? "
Yanıma yaklaşıp, gözlerindeki gözlüklerini çıkartıp bakıyor bana.
"Selin, ben seni o tiyatro kursuna gitme diye mi kaydettim, evladım? "
Son zamanlarda Ali'den kaçtığım için lanet olası kursa gitmiyordum ama bunu Halit bey'e anlatamam. Hiç kimseye anlatamam. Anlamazlar.
"Haklısınız, hocam. Ben özür dilerim ama artık o kursa gidemiyeceğim. "
İlk kez sorumsuz davranmıyordum ona göre ama ilk kez özür dilediğim için Halit bey gözlerini kocaman açıp bakıyor bana.
"Sen özür mü diledin? "
Kafamı salıyorum. O ise hala bana inanmayan gözlerle bakıyor.
"Beni günden güne şaşırtıyorsun, Selin. İlk kez özür diledin ve ben bunu görmezden gelemem, o yüzden bu seferlik seni affediyorum. İyi dersler. "
Beni koridorda yalnız bırakıp ayrılıyor yanımdan Halit bey. Bir kaç dakika boş boş yerimde dikiliyorum, sonra kantine doğru yürüyorum. Kantine girip kendime bir kahve alıyorum ve bulduğum ilk boş masaya oturuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı
Fanfiction"Hıçkırarak ağlayan kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına gelecekleri altına atılacak imzadır. " diye okudu kadın ve bu cümlenin gerçekliğiyle bir kez daha yüzleşti. O mavi gözlü adama kan kusturacaktı, bunca yılın intikamını alacaktı ondan. #Al...