"Akılı bir kız öper ama sevmez, dinler ama inanmaz ve terkedilmeden önce terkeder."
-Marilyn Monroe.İyi okumalar! ❤
***
Çok fazla gezdiğimden yorulduğumu anlıyorum. Gözüme kestirdiğim ilk kafeye girip cam kenarına geçip oturuyorum. Yanıma gelen garsona gülümseyip kendime kahve söylüyorum ve arkada çalan Sezen Aksu şarkısına odaklanmaya çalışıyorum. Sezeni seviyorum. Aşkı çok güzel anlatmıyor mu? Aşkı hem masum, hem de bir o kadar acımasız anlatan tek kadın benim gözümde. Öyle masum, öyle naif. Gece kadar güzel ve özel.
Gerçekten de öyle. Mesela Ali. Ona son hız koşup sarılmak istiyorum ama bir taraftan boğazına yapışıp ondan hesap sormak istiyorum. İki seçim karşısındayım ya her şeyi unutup kendi onurumu, gururumu hiçe sayıp bir zamanla-belki de şimdi de kötü olan- Aliyle hayatıma devam edicem. Ama yapamıyorum. Ablamın son gün olan bakışı, hastanedeki çaresizliği çıkmıyor aklımdan. Ben unutamıyorum yaşananları.
Karşımdaki sandalye çekilince bakışlarımı gökyüzü kadar güzel olan gözlere çeviriyorum. Bana kocaman bir gülümseme sunup masadaki elimi tutuyor. Teni tenime dokununca içimdeki heyecan normal mi? Olmamalı. Kalbim onun ne kadar kötü olduğunu biliyor, neden ona yenilmekten vazgeçmiyor?
Elimi ondan kurtarıp gözlerimi gözlerinden kaçırıyorum. Korkuyorum gözlerinden. Onlara bakınca iyi biri olduğuna inanmak istiyorum ve hemen inanıyorum. Bu kadar kolay mı kanıyorum ona?
"Halâ mı, Selin?"
Hala ona soğuk, mesafeli davrandığımdan rahatsız oluyor. Ben de onunla mesafeli olmak istemiyorum ama elimden başka bir şey gelmiyor.
"Ben çok yoruldum kendimi sana kanıtlamaktan, senin kaçmandan. Seni sevdiğimi farketmiyor musun? Kızım, bu kadar kör müsün?"
Bakışlarımı yeniden gözlerine çeviriyorum ve beni sevdiğini, çok aptalca ama hissediyorum ve ya o kadar acınası bir durumdayım ki, kendi kendimi kandırıyorum. Çok yazık. Acıyorum kendime.
"Beni sevmen geçmişte yaptıklarını değiştirmiyor, Ali.''
Derin bir iç çekiyor ve sandalyesine yaslanıp, yoruldum der gibi ellerini havaya kaldırıyor.
''Tamam, Selin. Haklısın. Geçmişte çok hatalar yaptım, çoğu kadının kalbini kırdım ama seni seviyorum. İnan bu sefer gerçekten birini seviyorum."
Belki değişiyor diyor kalbim, beynim tam tersini söylerken. Yeni bir çekişme arasında kalıyorum. Şimdi, şu an bir karar vermem gerektiğini biliyorum ve beynimi devre dışı bırakıp kalbime kulak veriyorum. Elimi uzatıp Alinin elini sıkıyorum ve gülümsüyorum ona.
"Tamam inanıyorum sana."
Elimi alıp dudaklarına götürüyor ve avuç içime öpücük konduruyor.
"Seni pişman etmiyeceğim."
Etme, Ali. Lütfen etme.
"Hadi gel seni güzel bir yere götüreyim."
Kafamı salıyorum. Garsondan hesabı istiyip birlikte çıkıyoruz mekandan. Birlikte Alinin arabasına yürüyoruz. Kapıyı açıp tam binecekken telefonum çalıyor. Kimin aradığına bakınca Teyzem olduğunu görüyorum. Son kez onu davette görmüştüm. Kesin şimdi yine davette onun yanında durup etrafa onun gibi yalancı gülüşler atmadım diye söylenecek. Ondan kaçış yolu olmadığından telefonu açıp kulağıma götürüyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı
Fanfiction"Hıçkırarak ağlayan kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına gelecekleri altına atılacak imzadır. " diye okudu kadın ve bu cümlenin gerçekliğiyle bir kez daha yüzleşti. O mavi gözlü adama kan kusturacaktı, bunca yılın intikamını alacaktı ondan. #Al...