Cem Adrian- Herkes gider mi.
"Sorsan, ikimiz de maviydik;
Ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü...
Biz bu kadar aykırıyız işte...
Sen gökyüzüsün,
Dilediğince uçarsın, nefes alarsın...
Ben denizim gelgitleri olan,
Dipsiz ve tehlikeli...
Bana diyorsun ki, aşık mısın?
İmkansız bu aşk...
Ne gökyüzü sevebilir denizi
Ne de deniz kavuşur gökyüzüne."***
Parmaklarımı annemin yeni bulduğum resminde gezdiriyorum. Çok güzeldi annem. Dünyaya fazla gelecek bir güzeliğe sahipti. Ona nasıl böyle güzel olduğunu sorduğumda, sadece gülümserdi. O kocaman, güzel gamzeleri çıkardı ortaya. Cevap ise basitti. Annem hep güzeliğini sevgiye bağlardı. Babamın ona olan sevvisine, bizim ona olan sevgimize, onun kocaman sevgi dolan kalbine. İnsan severse ve sevilirse güzelleşir derdi annem. Ben hiç güzel değilim, anne.
Neden gittin? Neden herkes gidiyor? Cevap çok basit. Evet, herkes gider. Bazen gitmek zorunda kalır, istemez ama gider. Gitmek kaçınılmazdır. Ben gidiyorum. Kendimden, sevdiğim adamdan, bana onu hissetiren her şeyden yavaş yavaş soyutlanıyorum. Ondan kaçıyorum ve hissediyorum, ben aslında kendimden kaçıyorum. Benliğim beni terk ediyor ve elimden bir şey gelmiyor. Bir zaman sonra ne mi olacak? Ölü olucam. İşte o zaman hikayemizin finali olacak. Mutsuz son.
Kapının sesiyle fotoğrafı çekmeceye atıp, paytak adımlarla kapıya yürüyorum. Kapıyı açtığım da elinde paketlerle Pelin karşılıyor beni ve hiç zaman kaybetmeden boynuma atlıyor.
"Selo'm, çok özlemişim. Neden telefonlarımı açmıyorsun?"
Telefon mu? Kimsenin bana ulaşmaması için kalbini kırdığım telefonumdan mı bahsediyor? Öyleyse telefon çoktan mevta oldu.
"Özür dilerim, Pelin. Hadi gel üşüme kapıda."
Birlikte salona geçip oturuyoruz. Pelin getirdiği tatlıları masaya düzüyor ve çay yapmak için mutfağa gidiyor.
Elinde iki kupayla salona dönüp yanıma oturuyor. Bir hafta sonra evde benden başka birinin de nefesini, sesini duymak huzur veriyor. Biraz daha yalnız kalsam kafayı yiyecektim. Gerçi ben insanların arasında bile yalnızım.
"Selin, nasılsın? "
Üzgün, kırgın, mutsuz ve en önemlisi yalnız.
"İyiyim, Pelin. "
İnanmadığına dair bakışlar atıyor bana.
"Ali, aradı onun da telefonları açmıyorsun. Neden kaçıyorsun, Selin? "
Elimdeki kupayı masaya bırakıp Peline dönüyorum.
"Kaçmıyorum, Pelin. Ali'nin telefonlarını açmıyorum, çünkü konuşacak hiçbir şeyimiz yok! "
Pelin de elindeki kupayı masaya bırakıyor ve bana dönüp elimi tutuyor.
"Ona aşıksın, Selin. Neden kalbini tekrar kazanmak yerine, kendini üzüyorsun? "
Ellerimi kurtarıp savunmaya geçiyorum.
"Kendimi üzmüyorum, Pelin! "
"Hayır, üzüyorsun! Görmüyor muyum? Kızım, bir haftadır dışarı çıkmıyorsun, göz altların ise isyan bayrağını çoktan çekmiş. Neden kendine zarar veriyorsun? Ali'yi seviyorsun işte, kabul et."
Sabrım tükenince artık dayanamıyorum ve ayağa kalkıyorum.
"Seviyorum öyle mi? Sevgi yetmiyor ama! Benim sevgim kime yetti, ona yetsin? Ben onu haketmiyorum! Bırak! Burçin ile mutlu, bırak öyle kalsın. Deşmeyin artık yaramı, lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı
Fanfiction"Hıçkırarak ağlayan kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına gelecekleri altına atılacak imzadır. " diye okudu kadın ve bu cümlenin gerçekliğiyle bir kez daha yüzleşti. O mavi gözlü adama kan kusturacaktı, bunca yılın intikamını alacaktı ondan. #Al...