"İnsanların arasında da yalnızdır insan. "
-Küçük Prens.
***
Almanya- Berlin. Yıl 2016.
Kapının açılma sesiyle ablam gôzlerini sıkıca kapatıp uyuma numarası yapıyor. Bir kaç saat önce bıraktığım ilâçlar aynı şekilde duruyor. Derin bir nefes alıp demin getirdiğim ilaçları geri götürüyorum. Bu gün onları içmesi için ısrar etmiyorum. Biliyorum yine içmeyecek ve günümüz yine bir sinir kriziyle sonlanacak. Aşağı indiğimde telefonumda ilk sırada olan doktoru arıyorum. Alman aksanıyla türkçe konuşan doktor telefonu açar açmaz benim aradığımı anlıyor. Bir günde belki de kırk kez arıyorum onu.
"Buyrun, Selin hanım?"
Gece yarısını çoktan geçse bile her zaman telefonumu açıyor diye içimden ona milyonlarca teşekkür yağdırıyorum. Başkası olsa umrunda olmazdı. Ölen bebeğin babasının bile umrunda değil, başkaların neden olsun ki?
"Baron bey, ablam yine ilaçları içmiyor. Bakın artık ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bunun başka bir yolu yok mu?"
Doktor sıkıntılı bir nefes veriyor. Onu da yorduğumun farkındayım ama gerçekten elimden başka bir şey gelmiyor. Bu hayata bir tek ablam varken onu da kaybedemem.
"Bakın, Selin hanım sizi defalarca uyardım. Bebeğini düşürmüş bir çok annenin psikolojisi bu durumda. Yardım alması şart! Ben bir jinekoloğum, bir psikolog değil."
Yine aynı konu açılınca kapana sıkışıyorum. Her defasında bu konuyu bir sürü olayla erteledim ama bunun böyle devam edemeyeceğinin bende farkındayım. Ama yapamam, ablamı gidip o hastahane koşelerinde süründüremem. Zaten bir tekmeyi -tanımadığım- sevdiği adamdan yemiş. Birini bende ona yapamam.
"Gelemez misiniz, Baron bey?"
Bir kaç dakika telefonda sessizlik oluşuyor. Sonra doktor beyden olumlu bir cevap alıyorum ve telefonu kapatıyorum. Yorgunluktan kendimi koltuğa bıraktığım zaman yukarıdan bir düşme sesi duyuyorum. Ayağa kalkar kalkmaz ablamın odasına koşuyorum. Kapıyı açtığım an yerde devrilmiş sandalye, ablamın asılmış bedeni ve boynundaki iple karşılıyorum. Korkudan kalbim deli gibi atarken ablamın ayaklarından tutuyorum. Ama artık çok geçti ablam çoktan beni bırakıp gitmişti.
***
Alman polislerin bana verdiği hırkaya daha çok sokuluyorum. Gôz yaşlarım durmadan akıyorlar gözümden. Gözlerimi ablamın cansız bedenine dikip daha çok ağlıyorum. Baron bey, polislere ablamın psikolojik durumunu izah ettikden sonra yanıma geliyor. Gözlerimi ablamdan ayırmıyorum. Zaten ayıramam bu onu son görüşüm.
"Başınız sağ olsun, Selin hanım. Ama size bir seçenek sunmuştum ben. Hastaneye yatırmalıydınız."
Ağlamaktan kızarmış gözlerimi Baron beye dikiyorum. Teselli edicem diye daha da yaramı deşiyor ama farkında değil. Kızgın bakışlarımla karşılaşınca bir an affalıyor.
"Bu sizin teselliniz mi, Baron bey? Ben ablamı oraya yatırsaydım da aynı hazin son bizi bekliyordu. Burada suç ne ablamın, nede benim. Suç bebeğin babası olacak o şerefsizin. En azından bebeği kaybettiğimiz gün hastahane de olsaydı belki herşey farklı olurdu."
Baron bey, bir şey söylemeden kafasını salıyor. Zaten bana gôre söylenecek bir şey kalmamış ablam varken konuşacaktı herkes şimdi konuşsalar ne fayda?.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı
Fanfiction"Hıçkırarak ağlayan kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına gelecekleri altına atılacak imzadır. " diye okudu kadın ve bu cümlenin gerçekliğiyle bir kez daha yüzleşti. O mavi gözlü adama kan kusturacaktı, bunca yılın intikamını alacaktı ondan. #Al...