Sanırım şu kampın en sevdiğim özelliklerinden biri açık büfe olacaktı. Çeşit çeşit yiyecek vardı ve hepsi birbirinden lezzetli görünüyordu.
"Gerçekten gay olduğumu söylediğine inanamıyorum," dedi Jung Hwa ağzına kadar dolu olan tepsisine bir şeyler sıkıştırmaya çalışırken. "Sabah Eun hocaya 'Günaydın.' dedim bana 'Endişelenme, kimse seni yargılayamaz.' dedi!"
Hemen arkamdaki Soo Min'le küçük bir kahkaha patlattık. "Eun hocanın bu kadar kibar olabileceğini düşünmemiştim doğrusu!"
"Gitsin kibarlığını başkasına yapsın! Korkuyorum ben!" Tepsime ekmek alırken Jung Hwa'nın tepkisine bir kez daha güldüm.
"Bu yerler ne çabuk dolmuş böyle!" Soo Min'in sitem dolu tepkisiyle bakışlarımı masalara çevirdim. Neredeyse hepsi dolmuştu. On kişiden fazla olan erkeklerin oturduğu masayı gözüme kestirdiğimde bizimkilerin arayışını sonlardım. "Şurası boş."
Her şirketten on beş kişi geldiği için üç masa vardı ve tahminimce on beş kişiliktiler. Hocalar içinse ayrı bir masa vardı en kenarda. "Ah, sanırım oraya sığabiliriz."
Önden giden Soo Min'i izlerken bakışlarım oturan stajyerlere kaydı ve onu görmemle olduğum yerde kaldım. Dün ağaçtaki çocuktu bu. Net görememiştim belki ama hatırlanmayacak bir yüzü de yoktu.
"Ya! İlerlesene çarpacaktım." Jung Hwa'nın sesiyle hızlanıp Soo Min'e yetiştim. "Oturabiliriz, değil mi?" diye sordu Soo Min şirince. Aramızda en özgüvenli olan oydu, dolayısıyla tanışma ortamlarında hep ilk o konuşurdu.
Sesi duyana kadar yemekleriyle ilgilenen stajyerler aynı anda kafalarını kaldırıp bize döndüklerinde ağaçtaki çocukla göz göze geldik. Beni görünce önce şaşırsa da hemen toparlayarak gülümsedi. Gözlerimi kaçırdım.
Kalabalık erkek grubundan onaylayıcı mırıldanmalar çıktığında Soo Min gülümseyerek ağaçtaki çocuğun yanına geçti. Bense çocuğun karşısına geçmek zorunda kalmıştım, Jung Hwa ise tam yanımdaydı.
"Sen dün kızlarla kalmak isteyen stajyersin değil mi?" dedi küçük gözlü tatlı çocuk. Yüzünde 'her an yaramazlık yapabilirim' der gibi bir ifade vardı. "Vay canına, gerçekten kızlarla mı kalıyorsun?! Bunu nasıl kaçırdım?"
"Sen tuvaletteydin o sırada Lay," dedi yakışıklı ve yaşına göre olgun bir havası olan kişi. Belki de yaşı büyüktü, bilmiyorum. "Çok şanslısın," diyerek havalı bir gülüş sergiledi uzun boylulardan biri.
"Onun travması var, o yüzden tanımadığı kişilerle kalamıyor." İlk kez konuşmaya girdiğimde ağaçtaki çocuğun bakışları yine beni buldu. "Ah, evet. İlk kez yurtlarda kaldığımızda gecenin bir yarısı Hye Ji'yi aradı ve görüntülü arama yaparken uyumak zorunda kaldık!"
Soo Min'in anlattığı hikayeyi yaşadığım zamanlar aklıma gelince güldüm, masadaki çoğu kişi de bana eşlik etti. "Neden benden bahsedip duruyorsunuz?! Bu utanç verici! Daha isimlerimizi bile bilmiyoruz," diye mızmızlandı Jung Hwa.
"12'mizin ismini de aklında tutabileceğine emin misin? Ben Xiumin." "Hepiniz bir grup musunuz? Vay canına, çok kalabalıksınız." Hepsi güldü.
"Hye Ji." İsmimi duyar duymaz refleks olarak başımı karşıya, sesin sahibine çevirdim. Ağaçtaki çocuğa. "İsmin bu mu?" Tam şaşkınlıkla 'Nereden biliyorsun?' diyerek salaklığımı gösterecektim ki aramızda benden daha salak olan tek kişi, Jung Hwa, benden önce davrandı. "Nerden biliyorsun?!"
Soo Min ise gözlerini devirip karşısında oturan Jung Hwa'nın koluna vurdu. "Az önce söyledim ya!" Jung Hwa 'aaa doğru' gibi bir şeyler mırıldanırken ağaçtaki çocuğun cevabını bildiği soruyu cevapladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stajyer Kampı || Kai
FanfictionGülümsedi. ❝Sanırım yanılmışım, seninle arkadaş olmak güzel olacak gibi.❞ Elini uzattı. ❝Park Hye Ji, benim adım Kim Jong In.❞ Ben de elini sıkarak karşılık verdim. ❝Memnun oldum, Kim Jong In. ❞ • Kai & You