«15»

3.5K 270 68
                                    

Bu bölüm çok kısa ama uzatsaydım ne zaman paylaşırdım bilmiyorum aosowjs
Medyayla iyi ölmeler

***

"Park Hye Ji," dedi ve biraz yana kayarak Jongin'le karşı karşıya kalmamı sağladı. "Bugünden itibaren resmi olan sevgilimle tanış."

Bunun olacağını biliyordum, evet. Ama Nan Hee'nin ağzından sevgili olduklarını duymak...Sadece ölüyormuşum gibi hissettirmişti.

Bakışlarımı ikisinin üzerinden çekip ayaklarımda sabitlediğimde Jongin endişeli bir ses tonuyla konuştu. "Bu sadece prim için. Biliyorsun, değil mi!" Sessizce başımı sallarken Nan Hee, Jongin'in koluna dokunarak "Ona açıklama yapmana gerek yok Jongin," dedi.

Yutkundum. Ben ona, en azından arkadaş olana kadar, Kai sunbaenim demek zorundayken Nan Hee'nin rahatça Jongin demesi yüz kaslarımın gerilmesine neden olmuştu.

"Neden açıklama yapmayayım? O benim...Arkadaşım," diye karşı çıktı Jongin, Nan Hee'nin söylediklerine. 'Arkadaşım' kelimesini söylemekte bu kadar zorlanması gözümden kaçmamıştı.

"Ben gideyim," diyerek hızlı adımlarla onlardan uzaklaşmaya başladım. Ağlayamadığınız zamanlarda boğazınıza bir yumru oturur ya, aynı öyle hissediyordum. Boğazım o kadar yanıyordu ki, buradan kurtulmak ve ağlamak istiyordum. "Size de mutlular," diye eklemeyi de unutmamıştım.

Merdivenlerden birkaç basamak çıkmıştım ki aniden geriye doğru birinin kolumu çekmesiyle dengemi kaybettim. Sanırım o anda beni çeken kişi tarafından tutulmasam merdivenlerden yuvarlanıp sakatlanabilirdim.

Jongin, beni düşmemem için belimden tutmuştu, bu nedenle düşme tehlikesini atlattığımı fark ettiğimde onunla sarılıyor olduğumuzu da fark etmiştim. Bakışlarım onunkilerle buluştuğunda ifadesiz bir yüzle bana bakıyordu.

Sanki saatlerce inceleyebileceği bir resimmişim gibi bakıyordu, bu düşünce içimin ısınmasına neden olurken hafifçe öksürüp kendime geldim. Jongin de anın etkisinden çıkıp ellerini belimden çekti ve bir adım geriledi. Eli utangaç bir tavırla ensesine giderken gülümsedi. "Üzgünüm."

Aşık olunası yüz ifadesi karşısında nefesimin kesildiğini hissederken zorlukla "Düşmeden tuttun, sorun değil." diye yanıtladım.

"O yüzden değil. Nan Hee'yle olanlar...İptal olması için elimden geleni yaptım ama beni dinlemediler. Ondan gerçekten nefret ediyorum ben." Bana açıklama yapması içten içe rahatlamama sebep oluyordu. Ve bu, onu arkadaş olarak görmemi çok daha zorlaştırıyordu. "Bunları bana neden söylüyorsun?" diyerek gülümsedim. Ya da gülümsemeye çalıştım. "Buna sevinmesi gereken taraf benim, unuttun mu? Artık kimse benim hakkımda kötü konuşmayacaktır."

Yalan söylemenin verdiği huzursuzlukla ona selam verip merdivenlerin geri kalanını çıkmaya başladım. Çok geçmeden bana yetişmiş, koridorda bile yanımda yürümeye devam etmişti. Dayanamayarak sordum. "Ne yapıyorsun Kai?" Arkadaş olduğumuzdan beri ona seslenmekten kaçınıyordum, çünkü ne demem gerektiğini kesinlikle bilmiyordum. Ama sanırım sunbae kelimesini kaldırmam sıkıntı olmayacaktı.

Dudaklarını büzdü. "Kai mi?" Başımı salladım. "Jongin dediğimde 'Kai sunbaenim.' diye düzelten sendin." Onu taklit ederek söylememe güldü. "Artık Kai demek zorunda değilsin."

"Jongin mi diyeyim yani?" dedim sevinçle. Kai demek sandığımdan daha zordu, sürekli yanlışlıkla Jongin diyecekmişim gibi hissederek strese giriyordum.

"Jongin oppayı tercih ederim tabi," dediğinde yüzümü buruşturdum. "95'li olabilirim ama aramızda bir yaş bile yok!" dediğimde ikimiz de birbirimize gülümseyerek baktık. "Bu yeni nesil gerçekten çok terbiyesiz," dediğinde onun da benim gibi anılarda kaybolduğunu anladım. Kamptaki konuşmamızı hatırlamıştık ikimiz de.

"Kapa çeneni." Küfür etmişim gibi şaşırmış gibi yaparak elleriyle ağzını kapattı. "Büyüklerine karşı ne kadar terbiyelisin sen öyle. Ayrıca cidden...Bana oppa demem gerekmiyor mu senin?" "95'li olabilirim ama aramızda sadece aylar var! Benden bir yaş bile büyük olmayan birine oppa dememi bekleme benden." Dediğim şeye yüzünü buruşturup omuz silkti. "Bu yeni nesil çok terbiyesiz."

Aklıma gelen konuşmamızdan dolayı gülümserken çalan telefonla adımlarımı durdurup cebimden telefonumu çıkardığım sırada o da benimle birlikte durmuştu. Arayan kişiyi görünce gülümsedim. Taehyung'la uzun zamandır konuşmamıştık, çok yoğunlardı. Jongin telefonumda yazan 'TaeTae' yazısını görünce bozulduğunu belli etmemeye çalışarak sordu. İyi bir oyuncu olmasına rağmen, çok fazla belli ediyordu. "İkiniz oldukça yakınlaşmış olmalısınız."

Başımla onayladım. "Amerika'da olduğu için çok sık konuşamıyoruz şu sıralar. Ama evet, gerçekten çok yakınız." Bakışlarını kaçırarak konuştu. "Sen konuş, ben de gideyim artık." Bu sefer selam vermek yerine el salladım. "Sonra görüşürüz, Jongin." Ona ismiyle hitap ettiğimde Taehyung aradığından beri kasılan yüzü aniden gevşediğinde gülümsememek için kendimi zor tuttum. "Görüşürüz, Hye Ji."

O ilerlerken ben de hala çaldırmakta olan Taehyung'un aramasını onayladım. Biz daha konuşmaya başlamadan bir kez daha Jongin'in sesi duyuldu. "Çok konuşmayın ama. Yani, şey...Malum yurtdışı. Çok yazar."

-

Taehyung, sonunda Kore'ye döndüklerini söylemek için aramıştı. Üstelik yeni haberleri öğrenmiş olacak ki buluşmak da istemişti.

Şimdi ise bir kafede oturmuş içeçeklerimizi içerken sohbet ediyorduk. Gençlerin gelmediği bir kafe tercih etmiştik, çünkü gizlenmeden konuşmak istiyorduk. Üstelik insanlar Taehyung'un hiç durmadan grubum hakkında güzel şeyler demesi sonucu bizim çocukluk arkadaşı, hatta en yakın arkadaş olduğumuzu öğrenmişlerdi. Bu nedenle gizlenmeye çok da gerek yoktu.

"En azından Nan Hee'nin gerçek yüzünü öğrenmiş," dedi beni rahatlatan bir ses tonuyla. "Eğer öyle olmasaydı sana olan sinirinden Nan Hee'yle daha fazla yakınlaşabilirdi." Söylediği şeyin içimi ürperttiğini hissettim.

"Haklısın. Ama yine de kötü hissediyorum işte." Gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı. "Sen aşk acısı çekerken çok tatlı oluyorsun."

Yüzümü buruşturup eline vurdum. "Sana da eğlence kaynağı oldum kesin," dediğimde gülerek başını salladı. "Sen bir de abimi gör. O şuan aşk acısının en zirvelerinde de belli etmiyor. Merakla sordu. "Neden?"

"Boşanıyorlar," diye bir başka canımı sıkan konuya geçiş yaptım. "Benim yüzümden." Kaşlarını çattığında açıklama gereği duydum. "Abim Eun Kyung'un beni evden kovduğunu öğrenmiş."

"Söylemedim diye vicdan azabı çekiyordum, iyi olmuş. O kadınla nasıl 2 yıl evli kaldı o bile mucize zaten," dediğinde güldüm.

Telefonuma art arda gelen mesaj sesiyle irkilirken üstüne tanıdık melodiyi duymam endişelenmeme neden oldu. Taehyung da şaşırmıştı. Telefonumu cebimden çıkarıp baktığımda arayan kişinin Chanyeol olduğunu gördüm.

"Efendim oppa?" diyerek telefonumu açtığımda karşımda endişeli bir ses duyuldu. "Hemen buraya gelmen gerekiyor."

***

Küçük spoi olsun şu sonda Chanyeol'ün dediği şeye çok çok çok korkmayın o kadar kötü bir şey değil apsoaojaos

Stajyer Kampı || KaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin