^^Tae ve Hye Jin'i samimi gören Jongin'in dramı adlı medyaya ölmemeniz dileğiyleeee👀
Ölmeyin çünkü okuyucuya ihtiyacım var ğüapaolajwk
***"Bunu bana niye söylüyorsun şimdi?" Gülümsedi. Gülümsemesi bile içimin erimesine neden olurken söylediği şeyle birlikte kalp krizinden ölebilirdim. "Çünkü şu sıralar fotoğrafını çekmek istediğim başka biri var."
Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Beni mi kastediyordu? Bu düşünce kalbimin teklemesine neden olurken başka bir düşünce daha belirdi aklımda. Korkutucu olan bir tane. Ya benden bahsetmiyorsa? İçimde oluşan huzursuzluğa aldırmamaya çalışarak sordum. "Sevdiğin biri var öyleyse?" Gülümsedi ve başını salladı. "Nan Hee'ye de bunun cevabını verdim." Öyleyse...Sevdiği kişi kamptandı. Kalbimde hissettiğim sıcaklık yanaklarıma kadar çıkarken bakışlarımı kaçırdım. Kampta en yakın olduğu kız bendim, değil mi? O halde benden hoşlanıyor olabilirdi.
Kendi içimden geçenlere kızdım. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi kabul edebilirdim, ama ilk sevgilim olacak kadar büyük değildi ki hislerim. Yine de içimdeki çığlıkları durduramıyordum. "Hye Ji! Hye Ji!" Soo Min'in koşuşturarak ormana girmesiyle dikkatimiz farklı bir konuya kaymış oldu. Soo Min koşarken beni ve yanımdaki Jong In'i fark ederek durdu. Yüzüne yayılan sırıtışa karşı gözlerimi devirdim. "Annenle konuşacağını sanıyorum ben de." "Onunla konuştum zaten!" İnanmamışçasına sırıtmaya devam etti. "Tamam, şey, ben gideyim bari."
O ilerlemeye başlayınca Jong In'e başımla selam verip peşiden koşturdum. Çadıra kadar sessizce arkasından gittim, çadıra girer girmez ise sinirle konuştum. "Böyle davranma utanıyorum!" Hala kafası yastığa gömülü olan Jung Hwa aniden kalkıp yanımıza geldi. "Bu ondan hoşlanıyorsun demek mi oluyor?" Benim normalde böyle bir şey için utanmayacağımı biliyorlardı. İç çektim. "Belki." İkisi de gözlerini büyüterek önce bana, sonra birbirlerine baktılar. Ardından çığlık atarak etrafta koşuşturmaya başladılar. İkisinin de kafayı yemiş gibi davranmasına şaşırmamıştım bile.
"Bunun hakkında konuşmayalım," dedim çığlıkları biter bitmez. İkisi de açık kalan ağızlarını üzüntüyle kapattılar. "Çok acımasız," diye mırıldandı Jung Hwa. "Gerçekten de öyle." İç çekip yatağıma oturdum. "Konuşursam aklım iyice karışır." Anlaşmışlar gibi ikisi da aynı anda iki yanımı doldurdular. "Konuşursan," diye Soo Min'in başladığı cümleyi Jung Hwa bitirdi. "Sana yardım edebiliriz." Kafamı kaşıyarak onlara baktım, haksız değillerdi. Üstelik biz en ufak şeyi bile birbirimize anlatırdık.
Ama birine karşı hislerinizi anlatmak...Utanç verici oluyordu!
"Utanıyorum ama," dedim bakışlarım birbiriyle oynayan parmaklarımdayken. Bu halime güldüler. "Gözlerimizi kapamızı falan ister misin Hye Ji? Ya da kese kağıdı falan mı taksak?" Soo Min'in önerilerine güldüm. "O zaman da gülmekten konuşamam ki!" "Uzatma da anlat artık. Biz utanman gereken son kişileriz." Her zaman komik kişilikli, ciddi olmayı beceremeyen Jung Hwa'nın konu biz olduğumuzda anlayışlı mükemmel bir arkadaşa dönüşmesine bayılıyordum. Gülümsedim ve aldığım cesaretle konuşmaya başladım.
"Birkaç gündür...Her gece aklıma Jong In geliyor. Daha doğrusu gitmiyor ki gelsin! Konuşmalarımız, gülümseyişlerimiz, yakınlaşmalarımız...Hepsi ardı ardına aklıma geliyor ve bir türlü onları uzaklaştıramıyorum! Onunla dans ederken o kadar telaşlandım ki yere düşecektim, kalbim onun yanındayken düzensiz atmaya başlıyor. Bunların anlamını ben de biliyorum, ama yine de öyle olmasından korkuyorum."
Soo Min ve Jung Hwa'nın heyecandan fırlayacak gözleri eşliğinde oflayarak sırtımı yatakla buluşturdum ve ellerimle yüzümü kapattım. "Üstelik o da birisinden hoşlanıyor ve kim olduğunu bilmiyorum!" "Birinden hoşlandığını mı söyledi sana?! Belki senden hoşlanıyordur!" Soo Min'in son derece yüksek çıkan sesine karşılık yüzümü buruşturup ellerimi yüzümden çektim. "Nan Hee cevabı biliyormuş." Jung Hwa salak bir şekilde gülümsedi, ki bu halde havalı göründüğünü düşündüğüne emindim. "Üstün yakışıklılığımı kullanarak bunu öğrenebilirim." Soo Min'le aynı anda göz devirdik. "Çok kırıcısınız, vay canına!" Ona aldırmadan Soo Min ayaklandı. "Bu iş bende, hiç merak etmeyin. On dakika bile sürmeyecek." Ona itiraz etme fırsatım bile olmadan çadırdan koşarak çıktı. "Ben daha iyi becerebilirdim," diyen Jung Hwa'nın koluna girip omuzuna başımı yasladım. "Kesinlikle rezil olacağım Jung Hwa!"
![](https://img.wattpad.com/cover/124580069-288-k714045.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stajyer Kampı || Kai
Fiksi PenggemarGülümsedi. ❝Sanırım yanılmışım, seninle arkadaş olmak güzel olacak gibi.❞ Elini uzattı. ❝Park Hye Ji, benim adım Kim Jong In.❞ Ben de elini sıkarak karşılık verdim. ❝Memnun oldum, Kim Jong In. ❞ • Kai & You