Suho kredi kartım kimde diye mi sordu ne bu bakışlarrr ağkalaksps
***
"Gizlenme yöntemimiz çok salakça," diye mırıldandı D.O. Alnına kadar düşen kapüşonun altından bile delici bakışları görünüyordu. Biri acilen ona lens vermeliydi, korkutucuydu.
"Kyungsoo oppa haklı. Bir restorantın içinde şapkalı durmak daha çok göze batıyor," diye hak verdi ona Soo Min. Yine de kimse şapkaları çıkarmak gibi bir hataya düşmedi.
"Komik görünüyoruz. Ama buradan çıkamamaktan iyidir." Suho'nun dediği şeye güldüm. Eğer onların burada olduğu fark edilirse hayranlar asla gitmemize izin vermezdi.
Herkes hevesle tavuklarını beklerken çantamın içinde titreyen telefon sesi dikkatimi çekti. Program başından beri sessizdeydi ve sonrasında bakmayı unutmuştum.
Çantamdan telefonumu çıkardığımda yazan isme gülümsedim. Tabi ki Tae'den başkası değildi. Jung Hwa bana doğru eğilerek telefonuma baktı. "Kıskanmaya başlıyorum artık."
Ona cevap vermek yerine masadan kalkarak uzak bir kenara geçtim ve telefonu açtım. "Efendim Tae?"
"Sonunda! Yüzüme telefonu kapatınca merak ettim seni." Onunla konuşurken bir yandan da tavuk bekleyen arkadaşlarımı izliyordum. "Kuliste seninle konuşurken içeri aniden EXO girince telaş yaptım da, o yüzden kapatmıştım yüzüne." Göremediğini bilsem de mahçupça gülümsedim. "Özür dilerim."
"Özür dilemen için de-BEKLE! EXO MU DEDİN?" Geç tepki vermesine küçük bir kahkaha patlattım, yüz ifadesini görmek isterdim. "Programa birlikte katıldık, şimdi de yemek yemeğe geldik."
"Sen ve Kai şuan aynı ortamdasınız yani, öyle mi? Nasıl hissediyorsun?" Heyecanımı benimle paylaşması beni mutlu ediyordu. O gerçekten harika bir arkadaştı. "Benimle gerekmediği sürece göz göze gelmekten bile kaçınıyor. Yine de ölesiye heyecanlıyım!"
Bunu dediğim sırada istemsiz olarak bakışlarım Jongin'e kaymış, onunkilerle buluşmuştu. Göz göze geldiğimizde bakışlarını yanlarına gelen garsona çevirdi hemen. "Ve az önce göz göze geldik!"
"Uzakta mı konuşuyorsun? Benimle konuştuğunu biliyor mu?" "Evet ve evet," diye yanıtladım kısaca. Yüz ifadesini göremesemde kurnazca gülümsediğini hayal ettim. "Beni kıskanmış olmasın! Nasıl bakıyordu? Öfkelenmiş gibi miydi?" Hala masamıza bakarak konuşuyordum, Baekhyun tahminen lavaboya gidiyordu.
Düşündüğümü belirten sesler çıkardım. "Sabahtan beri bana aynı şekilde bakıyor. İfadesiz bir şekilde." Bir filozof edasıyla yorum yaptı dediğime. "Sana karşı ne hissedeceğini şaşırmış olmalı. Sana olan beş yıllık bu öfkesi ve kırgınlığı senin yüzünü görünce aniden geçmiştir, o da buna şaşırmıştır." Ardından gülmeye başladı. "Aman Tanrım! Harikaydım! Dediğim şeyler çok mantıklı değil miydi sence de?"
İç çektim. Baekhyun ve Taehyung...Cidden çok benziyorlardı. "Evet, evet. Öylesin." Masadaki herkesin tavuklara saldırdığını görünce konuşmaya devam ettim. "Şimdi gideyim, yemekler geldi."
"Görüşürüz, kendini affettir!" Cevabımı beklemeden kapattı. Kendimi affettirmek için yaklaşık beş yıl geç kalmıştım.
İç çekerek yanlarına oturdum. Baekhyun da gelmişti. Yemekte oldukları tavuğun ne kadar güzel olduğundan bahsediyorlardı. Beklemeden bir parça alarak ısırdım. Gerçekten çok güzeldi.
"Ah, bu arada..." diye söze girdi Suho ağzındaki lokmayı yuttuktan. "Sizin altınızın beş yıl boyunca görüşmesinden benim neden haberim yok?" Bakışları altımızda da dolaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stajyer Kampı || Kai
FanfictionGülümsedi. ❝Sanırım yanılmışım, seninle arkadaş olmak güzel olacak gibi.❞ Elini uzattı. ❝Park Hye Ji, benim adım Kim Jong In.❞ Ben de elini sıkarak karşılık verdim. ❝Memnun oldum, Kim Jong In. ❞ • Kai & You