UZAKTAN

1.8K 29 8
                                    

Karnıma sapalanan sancıyla gözlerimi tekrar ve tekrar muayene kapısıyla buluşturdum. Sıranın bitmesini beklerken içerden 50'li yaşlarda bir bayan çok içten gülümseyerek çıkmıştı. Ćok garip olduğunu düşünürken yanımdaki sekreter içeri girebileceğimi belirtti. Yavaşça ve karnımdaki sancıyla oturduğum yerden kalktım. Beyaz kapıyı açarken karnımın ağrısına şu içerdeki insan her kimse lütfen çare bulsun diyerek içimden tanrıya dua ettim. Kapıyı araladığımda içerisinin dışarıdan daha ferah ve rahatlatıcı bir yer olduğuna karar verdim. Odaya göz gezdirirken masada oturmuş ve bana bakmayan ince bir bayanın olduğunu gördüm. Önlük giydiğinden doktor olduğunu anlamıştım. Fakat teni üzerindeki önlükten bile beyazdı. Bu kadar beyazlığa raģmen ölü gibi durmuyor daha çok yüzüne hafif pembe pudra sürülmüş ve üstüne de beyaz bir ışık tutulmuş gibi hissettiriyordu.

Ama beni ve bir çok insanı şoke edebilicek şey beyazlığı yada saf güzelliği değildi, beni asıl şaşırtan şey rahiplerdeki gibi başında bir bez olmasıydı. Ama onlarda olduğu gibi durmamış daha çok ona bir incelik katmıştı. Gözlerimi bu genç bayandan almaya ve terbiyesizliğime bir an önce son vermeye çalışırken bayan beni bir kez daha şok ederek o ince sesiyle:

"-Buyrun..." dedi. Bir süre daha önündeki sayfaları karıştırdıktan sonra beklediğimin altında bir şaşkınlık göstererek ismimi telafuz etti:

"-Rüzgar Bey" karnımdaki şiddetli ağrıyı hatırlayıp odanın içine doğru ilerledim ve ortası olduğunu düşündüğüm bir yerde durdum. Kafam şoku atlatmaya çalışan bedenime yardımcı olurken kafamı çevirerek ona baktım. 1 milyonda bir olabilecek bir olayla karşılaşmış olsamda. Şuan midem yerine sanki 3 kilo asit varmış gibi hissediyordum ve aynı zamanda lanet bir ağrı vardı.

Bir kaç saniyelik beklemenin ardından hiç güneşe çıkmamış bir insanın beyazlığında ki elleri bir an görüş alanımdan çıktı. Sonra bir tıkırtı duyuldu ve bir kaç nefesten sonra elleri tekrar göründü. Bir tanesine sarı ve beyaz tonları arasında bir eldiven giyilmiş diģerine ise giyilmek için uģraşılıyordu.

O eldivenlerle uğraşarak ayağa kalkarken aklıma bir şey takıldı. Nasıl bu kadar beyaz olunabilirdi. Acaba hiç güneşe çıkmıyormuydu. Güneşe çıkılması gerektiģini bilmesi lazımdı o bir doktordu sonuçta. Yani biliyordur değil mi? Söylemem gerekir mi acaba?

Hay ben kafamı... Ne saçmalıyorum lan ben dünkü şarapmı çarptı nedir hem kafam hem midem felç oldu resmen. Hay ben böyele işin!

Ayağa kalkınca inceliği ve uzunluğu daha hoş gözüktü gözüme birden. Bana doğru yavaşça yaklaşırken hafifçe türkçe tonlamalı İngilizcesiyle:

"- Şöyle sedyeye uzanın lütfen." deyince hala beni bulamayan gözlerine bir kaç saniyelik bakıştan sonra sedyenin basamağına ihtiyaç kalmadan boydan boya uzandım. Ayaklarım dışarı sarkmıştı. Ama boyumun uzunluğunu takmadan bana doğru gelene kadar bu garip bayanı bekledim. Acaba türkçe mi konuşmalıydım bu bayanla diye düşünmekten kendimi alamadım. Uzun zamandır bir Türkle konuşmuyordum. Arada arkadaşlarımla bilgisayardan mesajlaşıyordum ama hiç sesli mesaj yollamamıştım. O yüzden saçma salak bir incelikte konuşursam rezil bir Türk erkeği rolünde görünürdüm gözüne.

Ama bir dakika ben niye umursuyordum ki bu bayanı. Belki de bu ilk ve son buluşmamız olacaktı . En fazla 2 veya 3 görüşme olurdu ama o da hastalığımdan ötürü bir durumdu. Onun dışında bana ne oluyor ki abi... Neyse

Yanıma yaklaştı ve belli bir mesafede:

"- Buyrun sizi dinliyorum." deyince bende tüm düşüncelerimi unutup karnımın "gecenin içine etme" çabalarını düşünerek. Dün yaptıklarımı gelişi güzel anlatmaya başladım...

UZAKTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin