KİTAPÇI

619 19 14
                                        

Gözlerim duvarda bir tur daha attı. Hayatımın en sıkıcı zamanları bu duvarların arasında geçiyordu. Duvarları fayansla döşedikleri için toplantı masasını ordada görüyordum. Sıkıntıyla gözlerimi devirerek ellerimle saçlarımı geriye ittim. Gözlerim birden ayağa kalkan topluluğu gördü.

     Halimden memnun bir şekilde ayağa kalktım ve şirketten çıktım. Tam sırtımda ceketim rahatlamış bir edayla arabaya gidiyordum ki telefon cebimde titredi. Elimi cebime attım ve ısrarcı telefonumdan kimin aradığına baktım, Annem.

    

       Biri bu kadına artık sıkıldığımı söylemeliydi. Özürleri boşunaydı kandırılmış şımarık çocuk rolü yapmıyordum. Ciddi anlamda artık onları hayatımda hissedemiyordum. Hissettiğim tek şey bıraktığım ailenin yok olmuş olduğu boşluk hissiydi. Ben takmıyordum bu aile mevzusuna neden annem bu kadar takmıştı. Tek ayrılan aile biz değildik ya atlatırdık. Telefonumu sesize aldım ve arabanın kapısını açicakken Andrev'i bana seslenirken buldum:

"-Hey, Rüzgar beklesene!" diyerek koşar adım ilerliyordu. Ağzına uzun yıllar sonra hafiften oturmuş Rüzgar ismi artık bir Türk olduğumu hissettirmiyordu nedense. Zaten biri görse türk olduğumu düşünmezdi büyük ihtimal de. Mavi gözler açık kahverengi sayılabilecek saçlar uzun zamanın verdiği oturmuş Ingilizce. Artık garip gelmiyordu nedense.

 

      Hafif bir nefes arası verdikten sonra:

"- Bizimkilerle caffeye gidiyoruz gelicek misin? Iyi gözükmüyorsun zaten, moralin düzelir." onaylamam için bekleyordu. Önemli bir işim yoktu zaten genelde serbest takılırdım sadece şu sıkıcı toplantılar ayda bir olurdu ve boş oturmak daha çok düşünmeme yol açıyordu. Düşündükçe sanki dünyanın bütün yükü sırtımdaymış gibi oluyordu

"- Tamamdır gel birlikte gidelim onlar yolu biliyor zaten konuşmuyorduk uzun zamandır." deyince arabaya hızla attı kendini. Genelde uyuzun tekidir. Büyük ihtimal bir kızı daha ceplemekle meşguldü. Ceketimi arkaya atarak bende bindim. Kafenin önüne park ederek bizi masada bekleyen gruba baktım her şey normal gibiydi ama nedense biraz fazla kalabalık gibi gelmişti. Yaklaştıkça bize doğru bakan grupta gerçekten fazladan bir üye daha olduğuna karar verdim. Sarışınlığa yüz tutmuş bir kızında masada oturduğunu gördüm. Arkamda kalmaya dayanamayan Andrev hemen öne atıldı ve kızın yanına geçmek yerine  Trey'in yanına oturdu. Kafama takmadan ağır adımlarla yanlarına geçip oturdum.

 

     Yol boyunca konuşan Andrev hala susmamıştı ve hala onu dinlememeye kararlı bir şekilde etrafıma bakınmaya devam ediyordum. Karşımda oturan Bethany'nin göz, kaş işaretlerine şahit oldum. Sonunda der gibi bir of çekti. Gözleriyle yanımda oturan yeniyi gösteriyordu. Ne oldu der gibi sorunca. Konuşsana der gibi bir işaret yaptı. Zor da olsa çakmış olduğum numarayı kaldıramayacak olduğum için ayağa kalktım:

"- Nereye Ciddiyet?" diyen Andrev'e bakarak yanımdaki yüzüne bile bakmadığım sarışını umursamyarak:

"- Bak And. böyle saçma sapan tiyatro yapacaksan beni oyuncu yapmasan sevinirim. Neden böyle oyunları sevmediğimi hepiniz bilirsiniz o yüzden neden gittiğimi de anlamışsınızdır. Beni daha fazla yormayın bu gün yeterince zorlu bir gün zaten." diyerek gidiyordum ki ayağa kalkan birini görünce:

"- Kapı nerede biliyorum." dedim ve yoldan geçen arabaları umursamadan  kapıyı açarak arabadan içeri girdim.

     Uzan zamandır arkadaşlarım olan bu insanlara küsmek bir yana darılamazdım bile. Bunuda bildiklerine emindim. Ben kimseye darılıp tepki koymazdım da zaten. Tek problem böyle şeyler yaşadığım bazı zorlu  olayları aklıma getirmekten başka bir işe yaramıyordu.

UZAKTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin