PARK

253 15 2
                                    

Resimdeki RÜZGAR...

Açıkcası bu bölüm biraz içime sinmedi ama sevdim. Nasıl olduğunu bilmiyorum sormayın.Uzaktan ile ilgili bir çizimim var belki atarım. En son bir kaç paragrafı dikkatli okuyun ben bile zor anlıyorum. Kızın düşüncelerini unutmayarak okuyun.

Eve gitmek.

Ev bazen sıcaktır. O kadar ki gitmek için bahane ararsınız tek mutluluk sanki ordadır. Bütün mutluluklar çöpte ve siz yeni bir çikolata bulmuş çocuklar gibi heyecanla açmayı beklersiniz.

Ev.

Galiba onu çikolataya benzeten tek kişi bendim. Ve aynı zamanda bu gün kendini ne kadar çok çocuğa benzetmiştim. Kendi kendime gülerken ellerim cebimde gözlerim yerde dalgın dalgın ilerliyordum. Gözlerim arabayı bulunca ne kadar binmek istemesemde içine ağır adımlarla girip eve kadar sürdüm. Eve girerek üzerimi değiştirmek üzere yatak odasına girdim. Dolabımı açarak eşofmanlarımı çıkardım. Üzerime geçirdikten sonra anahtarları yanıma alıp çıktım.

   Açıkcası ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ben genelde birden kararlar alırdım doğru ama ne yapmam gerektiğini bilerek yola çıkardım. Bilinç altımda neler olduğunu hissedebiliyordum. Ne kadar etrafa boş bakıp da nereye ne zaman geldiğimi hatırlayamasamda beynimin bir köşesi her zaman bilirdi. Çözmesi zor bir bulmacaydım ben. Benim başka bir bulmacaya ihtiyacım yoktu, emin olun.

Ben hayatımda ilk defa ne yapacağımı bilmeden içimde bir heyecanla etrafta dolaşıyordum.

Ben hayatımda ilk defa bu gün kendimi bir çocuğa benzetiyordum. Yaptığım her harekete heyecan zevk ve mutluluk katmak istiyordum .

Ben hayatımda ilk defa bu gün kendimi bu kadar sorguluyordum. Benim ne yapacağımı dışardaki insanlar anlamazdı ama ben her hareketimi planlardım. Herşey beynimde gelişirdi. Ama bu gün bir değişiklik olmuş gibiydi.

Ben hayatımda ilk defa umarsızca gülmüştüm.

Ciddiyet.

Mahlasım bile beni böyle ifade ederken ben bu gün... Hala oturup gülebilirdim.

Ben hayatımda ilk defa duygu, tat... Aklınıza gelebilecek herşeyi hissetmiştim. Acı, korku, heyecan, mutluluk, zevk, çocukluk ve en önemlisi sevgiyi hissetmiştim.

Ben hayatımda  ilk defa bu gün sevilmeyi istedim. Ailem bile beni sevmek yerine bardakta ki o zehiri sevmeyi seçmişken.

Belki aşka inanmıyordum ama sevgiye... Sevgi. Ona inanabilir hatta tutulabilirdim. Gözlerimi bu gün açabilirdim tekrar doğan bir bebek gibi. Belki çok abartılı kilişe gelebilirdi ama ben doğar doğmaz bir barın içine atılmış gibi hissediyordum. Haklısınız çok klişe. Çok alışılmış.

Ama durun. Zaten hayatınızda gördüğünüz en klişe hikaye değilmi  bu  şahit olduğunuz hikaye.

Bir genç vardır. Serseridir. Barların arasında mekik dokur.Ama o gence bir gün bir şey olur. Kimse anlamaz hatta o kadardır ki annesi bile çözemez o çocuğu. Ama o şey aslında nir insandır. Ve o ruh öyle biridir ki  hayatına, ailesine, beynine  hatta kendisine bile zıttır. Çocuk tutulmuştur ne kadar zıt olsada, olmuştur. Ve geri dönüşü yoktur.

Klasik hikayeyi sundum önünüze. Herkesi mutlu eden bir hikaye. ılgi çeken, mest eden. Neden mi? Çünkü sonu her zaman insanların içine su serper, ferahlatır. Umut eder insanlar. Bir gün gelir benide bulur mu diye böyle hikayeler. Ama bilmezler ki vurdu mu o hikaye eser gürler o kıyıda. Adeta fırtınadır iskeleye öylesine değer ama o iskele yerden kurtulup havalanmak için öyle bir heveslidir ki. Havalanıp ve göke ulaşmaya çalışır. Günler aylar yıllarca bekler biri gelip kurtarsın diye ama etrafındaki varlıklarında ondan bir farkı yoktur. Hepsi göke hasrettir. Ama onlar en azından yerle bitişiktir. Yere olan hasretleri bitmiştir. Kumlar,taşlar belki de deniz. İskele öylemidir hiçbir zaman ne yerle ne de göke hasreti sona ermiştir. O hasret öyle bir yakarki onu. Dünya yok olmuş adeta birer boş bakışa dönüşmüştür. O iskelenin boş bakışlarına bakmıştınız hatırlayın boş bakış ve boş düşüncelerine:

UZAKTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin