Guns N' Roses - Don't Cry
"Beni gerçekten insanlardan izole bir yere götürüp bir şeyler yapmayacaksın, değil mi?"
Taehyung ona ciddiyetle bakarken, Jimin sesli bir şekilde güldü.
"Hayır. Sadece..." dedikten sonra arabayı uygun gördüğü bir yerde durdurdu. "Sadece burada birkaç saat geçireceğiz. Şehir merkezinden, problemlerden biraz uzaklaşsan iyi olur diye düşündüm."
Jimin arabadan inince Taehyung da onu takip etti. Bir ormana yakın yerlerdeydiler. Çevrelerinde uzun görkemli ağaçlar vardı ama ikisi de botanik hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi. Zaten Jimin de oraya ağaçları incelemeye falan gitmemişti. Yalnız kalsalar iyi olacağını düşünmüştü. Ayrıca Taehyung, bastıkları kurumuş yaprakların çıtırtıları dışında hiçbir sesin gelmediği soğuk kokan bu yeri sevmişti. Huzurluydu. Jimin bagajdan iki tane katlanılabilen sandalye çıkarırken on yardım etti ve birlikte büyük bir ağacın gövdesinin hemen yanına yerleştirdiler sandalyeleri. Taehyung koyu yeşil sandalyeye oturduktan sonra kollarının kendisine sardı ve karşısına oturan Jimin'e dikti gözlerini.
"Gerçekten, tam olarak bütün planın bu mu?" dedi bıkkın bir şekilde. "Yani sadece... Oturacak mıyız?"
Jimin ellerini karnının üzerinde birleştirdi ve gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. "Evet," dedi gözleri hala kapalıyken. "Bu, parti çocuğu kişiliğime ters düşüyor ama evet. Beni tanımanı istiyorum ve de seni tanımayı."
"Jimin," dedi Taehyung sesleri uzatarak. "Flört döneminde falan değiliz. Neden bu işi bu kadar abartıyorsun?"
Jimin bakışlarını gri gökyüzüne çevirdi. Şu an orada parlak bir güneş görmeyi o kadar çok isterdi ki... "Bu önemli bir konu," dedi ciddiyetle. "Senin küçümsediğin arkadaşlardan olmak istemiyorum. Gerçek bir bağımız olsun istiyorum."
"Hadi yapalım deyince olacak bir şey değil ki."
"Ben odun toplayacağım," diyerek onun cevabını görmezden geldi Jimin. Üşümekten nefret ettiği halde neden açık havaya çıkmıştı ki?
Taehyung da onunla birlikte ayağa kalktı. Yardım edecekti. O da, sıkılarak patlamak istemiyordu. Arabadan çok da uzaklaşmayarak yerde buldukları ve çabuk yanabileceğini düşündükleri kuru dal parçalarını toplamaya başladılar.
Çevrelerinde hiç kimsenin olmadığı bir yerde Jimin'le yalnız kalmak, Taehyung'a garip hissettiriyordu. Bunu isimlendiremezdi çünkü daha önce kimse ile bu kadar bir tanışıklığı, sohbeti ya da yakınlığı olmamıştı. Jimin'le çok da yakın olmadıklarını biliyordu ama bu kadarı bile onun için apayrı bir şeydi.
O sırada uzandığı dal parçasını almak için eğildi ve Jimin'in ne yaptığına bakmak için dizlerini bükmüşken kafasını kaldırdı. Onun bu kadar... yakınında olduğunu bilmiyordu. Başının döndüğüne yemin edebilirdi hızlıca ayağa kalktığında. Hasta falan olmalıydı, bunun başka açıklaması olamazdı.
Ya da kalp rahatsızlığı.
Kucağında biriktirdiği çalılarla birlikte hızlıca sandalyelerine doğru yürüdü ve iki sandalyenin ortasına bıraktı. Jimin hepsini bir araya topladı ve ateşin yayılmaması için çevresine taşlar dizip cebindeki bu iş için getirdiği çakmakla onları tutuşturdu. Alev gittikçe büyürken sandalyeyi ona yaklaştırıp oturdu. Biraz ısınsa fena olmazdı. "Şimdi donarak ölmeyeceğiz," dedi neşeyle.
"Eee," dedi Taehyung. Ellerini ceplerine yerleştirdi ve gözlerini aleve dikti. "Konuşacağın çok önemli meseleler var mı?"
Jimin kısaca ona baktı ve ardından gülümsedi. Biraz buruk bir gülümsemeydi bu. "Kimse şu ana kadar kişiliğimle ilgilenmedi. Yani... Sen benim kişiliğimden nefret ediyorsun belki ama en azından ön planda tuttuğun şey bu. Nasıl biri olduğumla ilgileniyorsun. Sana kendimi anlatmak istiyorum. Yanımda gerçekten olan tek kişi sensin Taehyung. Umursamayacağını bilsem de bunu görmezden gelerek anlatacağım. Belki de ileride... İleride omzunda ağlamama izin verirsin?"